19 Ocak 2008

TURK DUNYASI

Xoş Gəlmişsiniz (Azərbaycan ) Hoş geldiňiz (Türkmenistan) Xush kelibsiz (O‘zbekistan)
Räxim it (Tataristan) рәхим итегеҙ (Başkortistan) Қош келдіңіз (Kazakistan) خۇشكەلدیڭیز (Doğu Türkistan/Uygur )

Hoş Geldiniz Кош Келиңиздер



Türk halklarınin ayrıntılı coğrafi dağılımı. Türkeli denilen bölge daha çok orta asyada kalan kısmıdır. Tüm Türk soylu halkları kapsadığı düşünülen kavram. Bazı araştırmacılar Orta Asya için bu kavramı kullanır. Türkistan kavramı ile eş anlamlı kullanıldığı da olur. Bazı kaynaklarda ise Orta Asya'ya ek olarak Kafkasya ve Rusya Federasyonu içinde bazı Türk bölgeleri de katılır.
Kavramın en geniş kullanımında ise tüm Türk Cumhuriyetleri ve özerk Türk Cumhuriyetleri Türk Dünyası sayılır.

Özerk Türk Cumhuriyetleri


Müstakil Türk Cumhuriyetleri

Azerbaycan Türkiye Türkmenistan KKTC

KIRGIZİSTAN Кыргызстан Kyrgyzstan


Yüz ölçümü (km2): 198.500

Başkenti: Bişkek (602.000)
Başlıca Şehirleri: Oş, Karakol, Celal-Abad, Tokmok, Kara-BaltaKomşuları: Kuzeyde Kazakistan, güneydoğu ve doğusunda Çin Halk Cumhuriyeti, batısında Özbekistan ve güneybatısında Tacikistan’dır.

Önemli Gölleri: Ülkede 3000’e yakın göl vardır, bunlardan en önemlisi ve aynı zamanda dünyanın ikinci büyük krater gölü olan Issık Gölü’dür.

Önemli Nehirleri: Narın, Tar, Kurşab, Talas, Alay, Çuy ve Kızılsu.İklimi: Karasal iklim.
Tarımsal Ürünleri: Pamuk, yün, ipek, sebze ve meyve, saman ve kenevir.

Sanayi Dalları: Tekstil, gıda, maden ve metalurji end. elektronik, demirdışı metaller, şeker, ipek ve koza işleme, tarım ve iş makineleri, konservecilik.

Nüfus Dağılımı : % 66.3 Kırgız, %12.7 Özbek, %7 Rus, %2.4 Ukraynalı, %11.6 Diğer.

TARİHİ Dört büyük Orta Asya Türk halklarının en küçük grubünu Kırgızlar oluşturur. Orta Asya'da yaşayan Kırgızlar, tüm Kırgızların yüzde 90'ını kapsar. Doğu Türkistan'da 80.000, Afganistan'da 25.000 Kırgızın yaşadığı tahmin edilmektedir. Kuzey Türkleri ya da Doğu Hun grubuna ait bir dili konuştukları bilinmektedir.
Çin kaynaklarına bakıldığında Kien-Kun, Ki-Ku gibi adlandırmalar, Kök Türk metinlerinde Kırkız, Tibetçe'de gir-Kiz şeklinde geçtiği görülür. Söylencelere göre Kırgızlar "Kırk Kiz" ya da "Kır-ları (Dağları) gez" anlamına gelen Kırgız'dan geldiği varsayımı MÖ:2-l asırlarda Hunlarla ilgili anlatılan olaylarda görülür.
Kırgızlar Tanrı Dağlannın doğusu ile Tannu-Ola arasında ortaya çıkmışlardır. Tarihi kaynaklara göre ise Kırgızlar 13. yüzyıldan sonra da bugünkü yurtlarına gelmişlerdir. Kırgızlann mezar taşlan üzerinde ve Yenisey Irmağı boylarında yapılan kazılarda yukarı Yenisey Irmağı bölgesinde yaşadıkları görülmektedir.Kırgızlar 9. yüzyılda Uygur Kaanı'nı öldürerek Türk devletinin başına geçmişler, önce Özbek hakimiyetini daha sonrada Kazak egemenliğini kabul ederek birlikte yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Arkasından da Kalmukların egemenliğine girmişler ve Tanrı Dağlarının batısına göç etmişlerdir.
1207 de Cengiz Han Moğalistanı hakimiyeti altına aimıştır. Kırgızlar 1700 yıllarında Hokand Devletinin egemenliğine girmişler ve çoğunluğu alarak devlete elkoymuşlardır. 1876 yılında Hokand Rusların eline geçmiş, 1924 te Kara Kırgız Özerk Oblast'ı kurulmuş, 1926'da Özerk Cumhuriyet, 1936'da da SSCB katılmışlardır. Kırgızlar, 15Ağustos 1990'da egemenliklerine, 31 Ağustos 1991'de de bağımsızlıklarına kavuşmuşlar ve tarihin her döneminde dillerini korumuşlardır.
Kırgızlar % 98 dillerine bağlı olmuşlardır.Bu konuda Manas Destanı'nın büyük yararını ve etkilerini görmüşlerdir. Zaten Kırgız dilinin bu denli sağlam kalmasınının nedenide Manas Destanı'dır.

KIRGIZISTAN'IN TURIZMI

1. TURİZM ENDÜSTRİSİ VE KIRGIZİSTAN TURİZMİNİN YAPISI

1.1. Genel Kavramlar

Turizmin öneminin giderek artması, özellikle turizm potansiyeline sahip olan ülkelerin ekonomilerinde büyük bir ağırlık kazanması ve her yıl geniş kitlelerin uzun mesafeler aşarak seyahat etmeleri, turizm ve turistin tanımlanması ihtiyacını göstermektedir. Turist turizm olayını gerçekleştiren en önemli öğedir. Bundan dolayı turistin tanımlanması ve taşıdığı özelliklerinin sıralanması gerekmektedir. Söz konusu turizm ve turistin değişik yönlerden bakılan tanımları ve taşıması gereken temel özellikleri aşağıda sırasıyla açıklanılacaktır.

1.1.1. Turizmin Tanımı ve Temel Özellikleri

Turizm olayının tarihsel olarak geçmişi 1811’lere, belki de daha öncelere dayanmakla beraber, dünya turizm hareketleri II. Dünya savaşından sonra sağlanan barış ortamı, iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmeler, ekonomik ve sosyal kültürel kalkınma sonucu önemli ilerlemeler göstermiştir. “Günümüzde her yıl yüz milyonlarca insan, sürekli yaşadıkları yerlerden geçici sürelerle ayrılarak başka ülkelere veya bölgelere gitmekte ve buralarda gezip görme, dinlenme, eğlenme ve öğrenme gibi psikolojik, sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılamaktadırlar”Bugün artık turizm ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları ile bir sosyal bilim dalı olarak incelenmektedirTurizm olayını veya kavramını belirlemek amacıyla yapılan çalışmalar, on dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar uzanmaktadır.

Olay değişik yönlerden değinen yazarlar, değişik tanımlar yapmışlardır.Birçok kaynakta turizmle ilgili çeşitli tanımlamalara yer verilmektedir. Prof. Tuncay Toskay’a göre turizm; “insanların devamlı ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin dışına seyahatleri ve buralardaki, genellikle turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep ederek, geçici konaklamalarından doğan olaylar ve ilişkiler bütünüdürProf. Dr. Hasan Olalı da turizmi, “kişilerin yerleşmeden ve ticari bir amaç gütmemek üzere, merak arzusu, din, spor, iyileşme, eğlence, kültür gibi etkenlerle tek ya da toplu yaptıkları gezilerden ortaya çıkan iş ve ilişkilerin bütünü olarak tanımlanmaktadırKırgızistan Cumhuriyetinin kabul ettiği N34 sayılı “Turizm Ysası“nın birinci bölümünün ilk maddesinde genel turizm kavramları yer almaktadır.

Bu maddede turizm şöyle tanımlanmaktadır: “Kırgızistan ve diğer ülke vatandaşlarının sağlık, eğlenme ve dinlenme, örenme ve diplomatik, spor, din vb. amaçlarla –ücret karşılığı faaliyetlerde bulunmammak koşuluyla- sürekli yaşadıkları yerlerden geçici olarak ayrılmalarıdır“.Yukarıda bahsedilen açıklamalar ve tanımlamalar ile ortaya çıkan turizme ilişkin belirleyici özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:- Turizm; sürekli yaşanılan, çalışılan ve doğal gereksinimlerinin karşılandığı yerlerin dışına geçici bir süreyle yapılan seyahatlerdir;- Turizmde konaklama geçici bir süre içindir. Seyahat eden ve konaklayan kişi bir süre sonra sürekli yaşadığı, yani doğal gereksinimlerinin karşılandığı yere geri döner;- Seyahat eden ve geçici olarak konaklayan kişiler, genellikle turizm işletmeleri tarafından üretilen mal ve hizmetlere gereksinim duyarlar ve bu mal ve hizmetleri tüketirler.

Turizmin tanımı ve temel özellikleri dikkate alındığında; eğlenme ve dinlenme amacıyla yapılan kısa süreli seyahatler, sağlık ve hava değişimi için yapılan geçici yer değiştirmeler, spor, sanat ve kültür etkinliklerine katılmak veya izlemek amacına yönelik seyahatler, inceleme –araştırma gezileri, dinsel açıdan kutsal sayılan beldeleri ziyaretler, kongre veya bir toplantı nedeniyle toplu veya tek olarak yapılan geziler veya iş seyahatleri turizm olayının kapsamında sayılmaktadır. Buna karşın; yalnızca tedavi amacına dönük olarak hastanelerdeki konaklamalar, iş arama ve sürekli yerleşme amacına yönelik seyahatler, öğrenme amacıyla uzun süreli konaklamalar ve günlük olağan gereksinimlerin karşılanması için yapılan düzenli seyahatler turizmin kapsamı dışında kalmaktadır.

1.1.2. Turistin Tanımı ve Temel Özellikleri

Turizm olayının öznesi insandır. Turizmin temelinde insanın “psikolojik tatmin duygusu” sağlaması yer almaktadır. Turizm olayına yol açan, yön veren ve bu olayın odak noktasını oluşturan insan turist sözcüğü ile tanımlanır Genel olarak turistin tanımı yapıldığında; turizm tanımındaki özelliklerine uygun olarak ve söz konusu özelliklerin etkisiyle belirli bir süre için seyahat eden, ziyaret ettiği yerde 24 saatten fazla kalan veya ülkenin konaklama tesisinde en az bir geceleme yapan, mali gücü, zamanı ve maddi kapasitesi (fiziki gücü) sınırlı olan, rahatına düşkün, geleneklerini koruyan, temizlik ve vasat konfor arayan insandır

Kırgızistan Cumhuriyetinin kabul ettiği “Turizm Ysası“nın birinci bölümünün ilk maddesinde turist- “geçici olarak bulunduğu ülkede sağlık, öğrenim, diplomatik, spor, din vb. amaçlarla, -kazanç sağlamamak ve sürekli yerleşmemek koşuluyla – 24 saatten 6 aya kadar ard arda ve ya en az bir geceleme yapan vatandaş “ olarak tanımlanmaktadır.Yapılan tanıma bağlı olarak, turistin temel özelliklerini aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür: - Sürekli oturduğu yerden geçici olarak ayrılabilmesi için düzenli bir gelire sahip olmalı;- Seyahata çıkabilecek boş zamana sahip olmalı;- Gittiği bölgede turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri satın almalı;- Geçici bir süre için seyahat etmeli ve gittiği bölgede en az bir geceleme yapmalıdır.Buradan yola çıkarak aşağıdaki niteliklere sahip olanların “turist” olarak kabul edildiği görülmektedir:- Zevk, ailevi nedenler, sağlık vb. amaçlarla yolculuk edenler (bilimsel, yönetsel, diplomatik, dinsel, sportif, eğlence);- Toplantılara katılma veya herhangi bir türde temsilcilik yapma amacıyla yolculuk edenler;- Ticari nedenlerle iş bağlantıları için yolculuk edenler;- 24 saatten az kalsalar bile gemi ile yolculuk edenler.

1.2. Turizm Endüstrisi

Endüstri, tabiat, emek, sermaye ve müteşebbis gibi üretim elamanlarından yararlanarak mal ve hizmet üreten, bunların dolaşımı ile ilgili bulunan faaliyetlerin tümüdür. 1.2.1 Turizm Endüstrisinin Tanımı ve Genel ÖzellikleriTurizm endüstrisi, Kırgızistan Cumhuriyetinin 25 Mart 1999 tarihinde kabul ettiği N: 34 sayılı “Turizm Ysası“nın birinci bölümünün ilk maddesinde şı şekilde tanımlanmaktadır: “Turistlerin geçici süre içerisinde bulundukları ülke ve ya bölgede ihtiyaç duydukları oteller ve diğer konaklama tesislerinin, ulaştırma, yeme-içme, eğlence, bilimsel, diplomatik, sağlık, spor, dini ve diğer ihtiyaçları, tur operatörlük ve tur acentaciliği faaliyetlerini gerçekleştiren hem de seyahat hizmetleri sunan ve rehberlik –tercumalık hizmetleri veren organizasyonların bütünüdür“

Turizm endüstrisi bir iktisadi faaliyet olarak, yabancıların ziyaretlerinden doğan faydaya yöneliktir. Bu endüstri kar amacı gütmeyen turizm organizasyonları, pazarlama hizmetleri, konaklama, ulaştırma, hizmetleri ve içecek faaliyetleri, perakende satış mağazaları ve diğer çeşitli etkinlikleri gibi birbirinden farklı hizmetleri ve faaliyetleri bir şemsiye altında toplayan, koruyucu, uyarıcı, ve sürükleyici bir endüstridir.Turizm endüstrisinin koruyucu, uyarıcı ve sürükleyici bir endüstri özelliği, başardığı çok yönlü fonksiyonlardan ve ekonomiye yaptığı katkılardan kaynaklanmaktadır. Turizm tanımından ve açıklamalar ışığı altında turizm endüstrisinin genel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz
Turizm endüstrisi ekonominin tarım, sanayi gibi diğer endüstrilerinden girdi alan ve bu sektörlere girdi veren bir endüstridir. Söz konusu özelliği ile turizm endüstrisi yatırım ve gelir çoğaltanları vasıtasıyla ekonominin diğer sektörlerini uyaran ve sürükleyen bir sektör olarak kabul edilmektedir. Turizm endüstrisinin diğer sektörlerle olan ilişkisi yanı sıra, bir de hizmet bağımlılığı ilişkisi vardır.- Turizm endüstrisi, gelişmekte ölen ülkeler ekonomileri için ödemeler dengesinin önemli döviz kaynaklarından birisi konumuna gelmektedir;- Turizm endüstrisi, istihdam imkanları yeterli düzeyde gelişmeyen ülkeler için iş alanı sağlayan, böylece işsizliğin daha büyük boyutlara ulaşmasını frenleyen bir sektördür. Turizmin gerek döviz kaynağı, gerekse iş alanı olarak sağladığı imkanlar, turizmin ekonomik kriz yıllarında koruyucu özelliğini vurgulamaktadır;- Turizm endüstrisi, ülkeler ve bölgeler arası ekonomik ve kültürel değişime aracılık yapan bir hizmet ve konukseverlik endüstrisidir.
Bu endüstride ev sahipliği görevini üstlenerek, turizm piyasasına girmek konumunda olan bir bölge veya yöre insanları, sadece para kazanmak amacına öncelik veren bir tutum ve davranışa girmemek, konukseverliğin asil davranışlarını göstermek durumundadırlar;- Nihayet turizm endüstrisi, kendi kaynaklarını koruyan, aynı zamanda bu kaynakları tahrip edebilecek bir endüstri karakteri taşımaktadır. Şüphesiz amaç, turizmin doğal ve sosyal kaynaklarını tahrip etmek değil, söz konusu kaynakları isabetli politikalarla geliştirmektir.

1.2.2. Turizm İşletmeleri

Turizm olayı ile ortaya çıkan gereksinimlerin karşılanması amacına yönelik olarak turistik mal ve hizmet üreten ve pazarlayan işletmeler, yaygın olarak yerine getirdikleri fonksiyonlar açısından sınıflandırılırlar. Buna göre turizm işletmeler, konaklama ve yeme-içme işletmeleri, seyahat işletmeleri ve diğer hizmet işletmeleri olmak üzere üç ana bölüme ayrılırlar

1.2.2.1 Konaklama İşletmeleri

Konaklama sektörü, turistlerin geçici konaklama, yeme-içme, kısmen eğlence ve diğer bazı sosyal ihtiyaçlarını karşılayan işletmelerin oluşturduğu bir sektördür. Bu sektörden yararlanan turistlerin seyahat nedenleri, seyahat şekilleri, beklentileri, gelir düzeyleri ve zevkleri son derece farklı olduğu için, konaklama sektörünü oluşturan işletmeler de çok farklıdır Konaklama işletmeleri otel, motel, pansiyon, oberj, kamping, tatil köyü, kaplıcalar ve benzeri sağlık turizmi tesisleri olarak bölümlendirilmektedir.
● Otel: Geleneksel konaklama tesislerinin en yaygın örneğidir. Seyahat eden yabancıların geçici bir süre için konaklamaları amacıyla belirli standartlarda düzenlenmiş tesislerdir. Oteller genellikle konaklama olanaklarının yanı sıra turistlerin yeme-içme, eğlenme ve alış-veriş gibi gereksinimlerini karşılayacak yan tesislere de sahip bulunmaktadırlar
● Motel: Karayolu ile seyahatin ve otomobil kullanımının yaygınlaşması ile gelişen ve genellikle şehirlerin dışında karayolları üzerinde kurulan konaklama tesisleridir. Başlangıçta sadece karayolu ile seyahat eden yolcuların kısa süreli geceleme ve konaklamalarına hizmet eden moteller, günümüzde giderek uzun süreli tatil turizmine de yönelmiştir.
● Pansiyon: Konaklama tesisi olarak planlanıp inşa edilmiş olan, yönetimi basit, müşteriye yeme-içme hizmeti veren veya müşterilerin kendi yemeklerini bizzat hazırlayabilme olanakları bulunan en az 5 odalı konaklama tesisleridir.
● Oberj: Spor ve av turizmine yönelik faaliyet gösteren ve en az bir yıldızlı otel niteliklerini taşıyan konaklama tesisleridir.
● Kamping: Karayolları ile rahatça ulaşılabilecek deniz, göl, nehir, dağ gibi güzelliği ile tarihi ve turistik özelliği olan yerlerin yakınlarında kurulan kampçıların çadır ve karavanları ile geceleme, yeme-içme, dinlenme ve spor gibi günlük gereksinimlerini karşıladıkları en az 30 üniteli tesislerdir.
● Tatil köyü: Doğal güzellikler içerisinde ya da arkeolojik değerler civarında kurulmuş, rahat bir konaklama yanında çeşitli spor ve eğlence hizmetlerinin de sağlandığı, odaları otel odası, suit veya bunların kombinasyonu şeklinde olan ve dağınık yerleşme düzenindeki yapılardan oluşan en az 60 odalı konaklama tesisleridir
.● Hostel: Gençlik turizmine yönelik faaliyet gösteren en az 10 odalı konaklama ve yeme-içme hizmeti sunan tesislerdir.
● Termal tesis: Müşterilerine konaklama, yeme- içme, eğlence gibi klasik konaklama işletmelerinin sunduğu hizmetlere ek olarak, asli kuruluş amacı olan termal kür diye adlandırılan ve pek çok balneoterapi uygulamaları ile destek ve tamamlayıcı tedavileri içeren hizmetleri sunan tesislerdir.
● Kaplıcalar: Termal kaynak üzerinde ya da yanında kurulan içinde minerilize termal suyun yalnız veya çamur gazı ile birlikte kullanılması sonucunda insan sağlığına olumlu uygulamaların ve tedavilerin yapıldığı tesislerdir. Kaplıcalar, çağdaş termal tesislerin ilk örnekleri olarak tanımlanabilmektedir.

1.2.2.2. Seyahat İşletmeleri

Turizmin ayrılmaz bir parçası olan seyahat işletmelerinin sayıları ve nitelikleri, turizm olayının genişliğini etkileyen temel faktörlerdir. Bu gruba giren işletmelerUlaştırma ve konaklama hizmetlerinin pazarlanmasına aracılık eden ve çeşitli turizm hizmetlerini bir araya getirerek yeni bir ürünü tasarlayan ve bunu satışa sunan perakendeci ve toptancı seyahat işletmeleri,Turistlerin bir yerden diğerine taşınmasını gerçekleştiren kara, hava, deniz ve demiryolları işletmeleri olmak üzere iki gruba ayrılabilirler.İlk gruba giren işletmeler, turistik mal ve hizmet üreten kuruluşlar ile nihai alıcılar (turistler) arasındaki ilişkinin kurulmasında rol oynarlar.Toptancı seyahat işletmeleri veya diğer bir ifadeyle tur operatörleri, talep ortaya çıkmadan önce ulaşım, konaklama ve varış yerlerindeki diğer hizmetleri bir araya getirerek tur düzenleyen bir dağıtım aracıdırlar.Seyahat acentaları ise, turizm endüstrisinin tüm faaliyetlerini programlar halinde tüketiciye sunan, toptancı ile son tüketici arasındaki kuruluşlardır. Başka bir ifadeyle, seyahat acentası, ticari bir amaçla kurulmuş, kişilerin turistik ihtiyaçlarını ve yer değiştirmelerinin sağlanmasında aracılık yapan perakendeci seyahat işletmeleridir.

1.2.2.3.Lokanta İşletmeleri

Turizm endüstrisinin önemli kesimini de yeme –içme işletmeleri oluşturmaktadır. Söz konusu işletmeler, çalışma biçimleri, yönetim zorlukları ve kolaylıkları bakımından, farklı özelliklere sahiptirler Lokanta ve benzeri yeme-içme tesisleri genellikle, seyahat eden kişilerin beslenme gereksinimlerini karşılamak ve belirli bir kar sağlamak amacıyla kurulan ticari işletmelerdir.bunların büyük bir kısmı, önceki açıklamalarda sözü edilen konaklama tesislerinin tamamlayıcı bir birimi olarak kurulmakta ve söz konusu tesislerde konaklayan kişilerin yeme-içme gereksinimlerini karşılayacak üretim ve satış faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Bununla beraber, çok sayıda yeme –içme işletmesi de konaklama tesislerinin dışında ve bağımsız olarak kurulmakta ve işletilmektedir

1.2.2.4. Diğer Turizm İşletmeleri

İnsanların turizm olayına katılmaları ile ortaya çıkan konaklama, yeme-içme ve seyahat ihtiyaçlarını doğrudan karşılayan işletmelerin yanı sıra turizmle ilgili çeşitli faaliyetleri yürüten, özel turizm mal ve hizmetlerini üreten ve varlıkları kısmen veya tamamen turizme bağlı bulunan bir dizi işletme daha bulunmaktadır Söz konusu işletmeleri dört ana grup altında toplama olanağı vardır Turizmle ilgili çeşitli ürünleri üreten işletmeler: Seyahat ve tatil özel giysileri, hatıra ve hediyelik eşya vb;Turizme bağımlı ticari işletmeler: Havaalanları, liman ve istasyonlarda, tatil beldelerinde çeşitli tüketim mallarını satan perakendeci işletmeler vb;Turizmle ilgili özel hizmetleri üreten işletmeler: çevirmenlik ve rehberlik hizmetleri, animasyon hizmetleri, döviz büroları vb;Turizm tanıtma ve reklamcılık işletmeleri.

1.3. Tarihsel Gelişimi

Kırgızistan cumhuriyetindeki turizmin tarihsel gelişimi hakkında hbilgi vermeye çalışacak olursak, “SSCB döneminde“ ve “SSCB’nın dağılmasından sonra turizm sektöründeki gelişmeler“ başlıkları altında incelenecektir.

1.3.1. SSCB Döneminde Turizm Sektörü

Issık –Göl sahilinde yer alan çok sayıdaki dinlenme ve sağlık tesisleri Kırgızistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1991 yılına kadar eski Sovyetler Birliği’nin tatil turizmi merkezlerinden birisi yapılmıştır. Bununla birlikte Celal-Abad şehrinden 5 kilometre uzaklıkat kuruluş tarihi 1928’e ait olan “Celal –Abad Kürü ” de Sovyetler Birliği’nin sağlık turizmi merkezlerinden sayılmaktaydı. Bu zaman kadar özellikle Orta Asya ve Sibirya bölgelerinden gelen yaklaşık 600.000 turist Kırgızistan’da 289 konaklama tesisinde tatil yapmaktaydı. Bunun yanı sıra, %85’ini Doğu Bloku ülkelerinden gelen turistler oluşturduğu yaklaşık 10.000 (geri kalanı Batı Avrupa ülkelerinden) dolaylarındaki turist ise özellikle dağcılık ve sağlık turizmine ilgi gösteriyor idi Kırgızistan bağımsızlığını kazanmadan önce, ülkede turizm hareketi Goskomturist Uluslar arası Gençlik Turizm Bürosu (BMMT-Sputnik), Turizm ve Seyahat Konseyi ve Uluslar arası Dağcılık Merkezi “Tien Shan” tarafından yürütülmekteydi. Bu çerçevede Goskomturist ülkeye gelen yabancı turistlerin ağırlanması, Uluslar arası Dağcılık Merkezi uluslar arası dağcılık, Sputnik Gençlik, Turizm ve Seyahat Konseyi ise iç turizmin organizasyonu faaliyetlerini yürütmekteydi. 1991 yılına kadar geçerli olan söz konusu yapıda devletin sübvansiye fiyatlarıyla yürütülen ulusal turizm haraketi daha çok sağlık, spor ve dinlenme olarak adlandırılmış olup, turizm kavramı daha çok yurt dışından gelen turistlerin haraketini karşılamak için kullanılmaktaydı.

1.3.2. SSCB’nin Dağılmasından Sonra Turizm Sektöründeki Gelişmeler

Kırgızistan bağımsızlığını kazandıktan sonra turizm hareketinde büyük değişmeler gözlenmiştir. En önemlisi, Eski Sovyetler Birliği ülkelerinden yaz tatili amacıyla gençlik ve izci kamplarına gelen turist sayısında büyük azalmalar görülmüş, buna karşın iş amacıyla Batılı ve komşu ülkelerden daha fazla yabancı turist gelmeye başlamıştır. Ilave olarak, Kırgızistan’dan da “bavul ticareti“ amacıyla yurt dışına çıkan Kırgız vatandaşların sayısında bir sıçrama yaşanmıştır. Ülkeye 1995 yılının ilk 9 ayında 1200 yabancı turist gelmiş, buna karşın 42000 Kırgız vatandaşı yut dışına çıkmıştır. 1995 yılında eski Sovyetler Birliği ülkelerinden gelen turistlerden 1.6 milyon $, diğer yabancı ülke turistlerinden ise 3.1 milyon $ gelir sağlanmıştır.

1.4. Kırgızistan’da Potansiyel Turizm Çeşitleri ve Yapısı

1.4.1. Potansiyel Turizm Çeşitleri

Ülkenin turistik kaynaklarını , sahip olduğu yapılarını ve turizm olaylarını göz önünde bulundurarak aşağıda sıralanan turizm çeşitlerine ağırlık verilmelidir. Kırgızistan’ın sahip olduğu ve geliştirilmesi amaçlanan turizm şeşitleri şöyle sıralanmaktadır:• Rekreasyon -Termal Turizmi• Tarihi İpek Yolunda Uluslararası turizm• Dağ Turizmi• Av Turizmi• Ticaret ve Kongre Turizmi• Doğa Turizmi

1.4.1.1. Rekreasyon - Termal Turizmi

Kırgızistan sağlık turizmi açısından da değerli termal kaynaklara sahiptir. Bunların başlıcalarını ise tedavi edici nitelikte çeşitli mineral su ve çamur kaynakları oluşturmaktadır. Bu potansiyeli değerlendirmek üzere, özellikle Issık-Göl ve Celal –Abad çevrelerinde içerisinde sağlık personelinin de hizmet verdiği nitelikli tesisler yapılmıştır.Kırgızistan’da sağlık turizmine yönelik olarak Kırgız-Sovyet-Kurort (Başkan: Orazbay Toknazarov, Adres: 207 Çuy Prospekt, Bişkek, tel:264408-225921, Faks:216942) termal tesislerin işletmeciliğini yapmaktadır. Bu kuruluş ülkenin belli başlı yerlerinde çeşitli termel tesisleri işletmektedir [TİKA,Kırgızistan Ülke Raporu,1996:81]. Söz konusu tesislered sıcak su kaynakları, yer altı dinlenme odaları, masaj, iğne ve lokal tedavi, hidrojen –sülfit çamur banyoları uygulanmakta olup, vücüt hareketindeki bozuklukluklar, kan-damar basıncı, solunum yolları, kadın hastalıkları ve deriyle ilgili hastalıklar tedavi edilebilmektedir. Kırgız-Sovyet-Kurort tarafından işletilmekte olan tesislerde kişi başına günlük konaklama 13-16 $ arasında değişmektedir. Bu tesislerin başlıcaları Ceti-Oguz, Issık-Göl, Issık-Ata, Celal-Abad sanatoryumları, Mavi Issık-Göl, Ala-Too, Çolpon-Ata dinlenme evleri ve Arslanbob pansiyonudur.Bu tesisler dışında Issık-Göl’de bulunan Issık-Göl (Avrora) Sanatoryumu ise batı satandartlarındaki tesisleri ve çok gelişmiş olan sağlık hizmetleriyle ülkenin en iyi dinlenme ve termal tesisidir.Soz konusu alanda cumhuriyetin ilk aşamada yapması gerekenler;- mevcut olan maddi üsünü kullanarak bağısızlığını ilan etmesinden önceki yıllarda gelen turistlerin sayısına ulaştırmak (yılda 300-320 bin turist) hem de Kırgızistan’ın ekolojik temiz ve misafirperver olduğunu kütle iletişim aracılığıyla tanıtmak. 2000 yılından itibaren bu alandaki faaliyetlerinin esas yönlenmeleri – ülke dışı devletlerinin turistik piyasalarındaki pozisyonlarını sağlamlaştırmak, turist sayısını artırmak ve hizmet kalitelerini dünya standartlarına ulaştırmaktır.

1.4.1.2. Tarihi İpek Yolunda Uluslar arası Turizm

Tarihi ipek yolu m.ö 2.asırda başlangıçtan Çin’den Roma imperatorluğunun başkentine kadar uzanan yol idi. Tarihi ipek yolunun uzunluğu yaklaşık yedi bin (7000) kilometre idi. Çin’den ithal edilen mallarından en değerlisi ipek olduğundan, transkıtası yolunun adını anlatmaktadır. Ana yolu Çin’den Gan-Su karidoru boyunca, sonraTarima baseni boyunca, Tanrı dağları, Orta Asayay, Afganistan, İran, Akdeniz’in doğu kıyılarından ve Yakın Doğu ticaret merkezlerine, Kuzey Afrika ve Avrupaya kadar uzanıyordu. Tarihi ipek yolu Avrasya halklarının hayatında önemli rölü vardı. Ticaret ve haberleşme kaynağının olması nedeniyle ve birrçok anlaşmazlıklar ve savaşların Orta asaırda ve ondan önceki dönemlerde baş arterisi olmuştur. Bu yol boyunca Büyük İmperatorlukler ve Ticaret merkezleri oluşuyor idi,birçok millet ve kültürler kayboluyordu. Kırgızistan’nın coğrafi yerleşimi Tarihi İpek Yolunda önemli yeri tuttuğu tespit edilmiştir. M.Ö 2.asırda Tanrı dağları baryerini geçmek niyetinde bir çok çaba göstermişler. Bu yolu m.ö 4.asıra kadar fonksiyonunu sürdürdüğü fikri daha çok kabul görmüştür. Bu çalışmalara rağmen Tanrı Dağları teretorisinde oturan halk bu ekonomik oluşumun ve kültür olayının merkezinde bulunuyorlardı. Tarihi İpek Yolundaki birçok karvan yollrrı (geçitleri) değişmiştir. Ancak Doğudan –Batıya ve Batıdan-Doğuya yönelişleri değişmeden onceki temel (ana) yönleriyle kalmıştır. Bahsedilen bölgelerden yüz yıllar öncesi olduğu gibi aynı yerlerden, yani Pamir ve Tanrı dağlarınnın yakınlarından geçmiştir. Kırgızistan’dan Tarihi İpek Yolunun üç önemli güzergahı da başlangıçtan geçmektedir. Bu güzergahları; Güney, Fergane ve Kuzey kolları olmak üzere ayrılmaktadır.Güney kolu, Termiz’den Semerkand’dan ta şimdiki Düşanbe, Kızıl -Suu Irmağından Alaya, Kuzey İrkiştam ‘a ve sonra yönelmeler Kaşgar’a doğru değişiyordu.Fergane kolu, Semerkand’dan Hocent’i geçerek İsfana’ya, Kokand- Kuva ve Oş’a ulaştırıyordu. Oş baş ticari aralığının noktası idi. Ordan karvanlar Torugart geçidinden Kaşgar’a yürüyüşlerini devam ettiriyorlardı.Kuzey kolu, Zamin Rabat’tan Banket’e (Taşkent, İsfidjaba (şimdiki Sayram), (Çimkent)) kadar, Taraz (Djanbul), Nuzket (Kara-Balta) ve Balasugun (Burana)’dan geçiyordu. Buradan karvanlar Boom konionundan Issık-Göl’e ve San-Tyan geçidinden Çin’e ulaşıyorlardı.Kırgızistan, tarihi ipek yolunun sadece turistik açıdan değil, çağın şartları ve bölge ülkelerinin ihtiyaç ve menfaatleri açısından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Şimdiki Kırgızistan teretorisinden Bişkek – Oş - İrkeştam, Bişkek –Narın –Torugart, Bişkek-Balıkçı-Karaköl karayollarından eskiden bugüne kadar geçen Tarihi İpek Yolun’daki turizmin geliştirme stratejileri iki aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada, esas turist akınları Çin ve Özbekistan’a düştüğünü göz önünde bulundurarak Özbekistan’dan Kaşgar’a geçit üsü olarak transit geçiş turlarının organizasyonuna ağırlık verilmelidir. Ikinci aşamada ise söz konusu transit geçiş turlarının pazarlanması için olumlu şartları yaratarak turist akışlarını ülkeye çevirerek dünya turistik piyasasında “İpek Yolu” tur poketinin bağımsız satıcısı olarak çıkmak.

1.4.1.3. Dağcılık Turizmi

Dağların temiz ve güzel havasından yararlanmak üzere insanların dağlara yönelik olarak gerçakleştirdikleri turizm türüdür. Dağ turizmi yürüyüş ve tırmanma şeklinde gerçekleştirilmektedir. Giderek kirlenen kentlerin yaşanmaz hale gelmesi, dağ turizmi gibi insan ile doğayı yaklaştıran turizm türlerinine yol açmaktadırDağ bölgeleri; zengin orman ve onun yollarına, ilaçlı bitkilere, meyve ve yemişlere sahiptir. Doğası, iklimi ve coğrafi şartları turizmi ve regreasyonularının ( tedavi merkezleri, dinlenme, eğlence, kaplıca) geliştirilmesi için şahane imkanları yaratmaktadırHiç kuşkusuz Kırgızistan dağcılık turizmi açısından dünyanın en başta gelen ülekelerinden biridir. Ülkenin büyük bir kısmı dağlarla kaplı olup, denizden ortalama yüksekliği 2750 m’dir. Ülkede dağlık alanların büyük bir kısmı Tanrı Dağlarından, bir kısmı ise Pamir Dağlarından oluşmaktadır. Kırgızistan’da uluslar arası kabul görmüş ve dağcılar arasında tercih edilen 8 bölge bulunmaktadır. Bunlardan 5 tanesi Tanrı Dağları’nda, diğer 3 tanesi ise Pamir Dağları’nda bulunmaktadır.Kırgızistan cumhuriyetinin 1995/ 17 Mayıs tarihindeki N: 174 sayılı Hükümet kararıyla onaylanmış olup, 1996/ 15-Mart tarihinde N: 108 sayılı kararıyla doldurulmuştur. Alpenist (dağcı) ve turist kabul etmesi sınırlı olan turistik bölgelerindeki turistik ve dağcılık faaliyetlerinin gerçekleştirilmesindeki düzen, toplanacak meblağ ve kesintilerinin durumu.a) Bugünki vaziyet; 9 Haziran 1994 yılının N: 451-sayılı “Kırgızistan Cumhuriyetindeki turist akımlarının düzenli oluşturulması ve doğal zenginliklerine zarar verilmesinin önlenmesine yönelik ilerdeki tedbirleri” içeren Kırgızistan Cumhuriyetinin Hükümet kararına uygun bir şekilde hazırlanmıştır.Söz konusu vaziyette durum, meblağ toplamaları ve turist ve dağcı kabul etmesi sınırlı olan turistik bölgelerdeki turistik hem de alpenistik faaliyetlerinin gerçekleştirilmesindeki kesintiler belirlenmektedir.b) Alpenistik bölgelerin ziyareti için izn Kırgızistan Cumhuriyeti’nin Turizm ve Spor Devlet Komitesi tarafından ve kendileri belirledikleri talimatlarına uygun halinde verimektedir. c) Alpenistik (dağcılık) bölgelerindeki Turistik ve dağcılık faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinden toplanan meblağ tutarları şu şekilde gerçekleştirilmektedir:Tablo 1. Dağcılık Faaliyetlerinin Turistlere ve Bölgelere Göre Fiyatlandırılması (Kişi başına ABD $ bazında)Turistik ve alpenistik faaliyetlerinin türü Yabancı ülke vatandaşları BDT vatandaşları1 2 3Dağa tırmanma alanları(Dağ turistik bölgelerinden yararlanma ve ödenekleri)Ak-Su bölgesinde Tepeler: Zafer tepesi 100 20Tanrı Dağları 100 20Çon-Alay bölgesinde Lenin tepesi 100 20Diğer dağlı bölgelerinin hepsinde3 güne kadar 8 23günden fazla 30 6[Kaynak: Turizm Kırgızistana (Kırgızistan Turizmi) 1999: ]d) Dağlı turistik bölgelerinde gerçekleştirilen turistik gezi faaliyetlerinden toplanacak meblağlar milli para üzerinden yapılmaktadır.Toplanacak meblağların hesaplanması belirlenen ABD dolarının ödendiği tarihte Kırgızistan Cumhuriyetinin Milli Merkez Bankasının belirlediği o günkü kur üzerinden Ulusal paraya çevirilecektir. Söz konusu turistik bölgelerinde gerçekleştirilen turistik ve alpenistik faaliyetlerinden toplanan meblağlar ülkenin Turizm ve Spor Devlet Komitesinin 000090502/202802407-BHB (Bölgesel Hazine Bölümüne) ödeme hesabına aktarılmaktadır. (AKB “Kırgızistan“ Pervomay şübesine).Kırgızistan Cumhuriyetinin Turizm ve Spor Devlet Komitesi tarafından her ayın 10’uncu gününde ülkenin dağlık turistik bölgelerinde gerçekleştirilen dağcılık ve turistik faaliyetlerinden toplanan meblağın %30’u Devlet bütçesine aktarılmaktadır.Ülkenin Turizm ve Spor devlet Komitesinin kullanımında kalan meblağların harcanma şekilleri şü şekilde sıralanmaktadır:a) Maddi –teknik bazının sağlamlaştırılması;b) Maddi – teknik teminet;c) Bina kiraları;d) Teçhizat ve teknik aletlerinin (parçalarının) satın alınması;e)Haberleşme hizmetleri, memuriyet maaşları, ulaşım ve diğer giderler, tur operatörlerin faaliyetlerinin kontrolüle ilgili giderleri;Kırgızistan Cumhuriyetinin Turizm ve Spor Devlet Komitesinde devamlı çalışma kaydı olmayan, yani anlaşmalı çalışanların hizmet hakları.h maddesinde bahsedilen meblağların harcanması, ayrıca hazırlanan hesapların Kırgızistan Cumhuriyetinin Turizm ve Spor Bakanı tarafınadan onaylandıktan sonra gerçekleştirilmektedir. Toplanan meblağların harcanması ve hesaplarının kapatılmasıyla Kırgızistan Cumhuriyetinin Turizm ve Spor Devlet Komitesi görevlendirilmiştir.

1.4.1.4. Av Turizmi

Bu turizm çeşidinde avlanmak üzere seyahat eden insanlara dönük hizmetler sunulur. Çoğu durumda görüldüğü gibi avlanacak olan hayvanlar önceden üretme çiftliklerinde beslenir ve daha sonra avlanmaları için doğaya bırakılır. Sonra da söz konusu hayvanlara yönelik av turizmi yapılırKırgizistan’ın turizm potansiyeli arasında avcılık da önemli yer tutmaktadır. Ülkede 72 farklı bölgede 4.3 milyon hektarlık bir alanda sportif amaçlı avcılık ve balıkçılık yapılmaktadır. Avcılık yapılmak üzere belirlenmiş bu alanlar av hayvanlarının sağlığını ve devamlı üretimini sağlamak üzere uzmanlar tarafından sürekli olarak denetlanmektedir. Kırgızistan’da avlanabilecek başlıca hayvanlar dağ keçisi, Marko Polo keçisi, yabani domuz, ayı, kurt, tilki, dağ sıçanı, porsuk, yabani tavşan, karaca, keklik, bıldırcın, sincap olarak sıralanabilir.Yabancı turistler için hazırlanmış olan 10 günlük paket programı 3000-$’a satılmakta ve bu fiyat konaklama, yerel ulaşım vb. hizmetlerini de kapsamaktadır. Söz konusu fiyatın içerisinde bir Marko Polo keçisinin avlanması mümkün olup, ilave dağ keçisi 700 -$, yabani domuz 500- $, kurt 500- $, Himalaya uları ise 200-$ olmaktadır. Keklik ve benzeri kuşlerın avlanabildiği ve 5-7 gün süren bir turun satın alınması durumunda ise 900-$ ödenmesi gerekmektedir.

1.4.1.5. Doğa Turizmi (Treking)

Kırgızistan’ın doğa turizmi turizm endüstrisinin bir dalı olarak başlangıç aşamasındadır. Hiç kuşkusuz ülke için doğa turizmi çekici çekici alternatif olabilir- verimli sectör, turizmi geliştirmek için gereken ekonomik desteği verebilecek hem de bütün ekonomik gereksinimleri karşılayabilecektir.Turizm sektörü bir çok ülke bütçesine gelir getiren esas maddeleri haline gelmiştir. Bugünlerde turizm sektörünün istikrarlı gelişmesini engelleyen sorunları üzerinde çalışılmaktadır. Doğa turizmi çevreyi korumaya ve bununla birlikte turizmi geliştirmeye yönelik hareket eden güç olarak görülmektedir.Doğa turizmi dünya turizm endüstrisinin yükselişiyle bağımlıdır. Ekonomik düşüşe, iç harplara, doğal kataklizmlere bakılmaksızın uluslararası turizm gelişmeye devam etmektedir. Seyahatların insanlar tarafından başlıca ihtiyaçlarından olduğu görülmeye başlamıştır. Bu turizmin çok sayıda tanımları bulunmaktadır. Ancak söz konusu tanımların hepsinde doğayla uyum içerisinde olan ve kütle turizmine ters bakan turizmi tanımlanmaktadır. Bazıları için bu tabii, alternatif veya “yumuşak” turizmdir. Önceden yapılan tanımların ışığı altında doğa turizmi- görülmeye değer doğal yerlerin ziyaret edilmesi, yerel ahalinin kültürüyle tanışma ve ekolojik sistemin korunması hem de saklanması için ekonomik imkanlarının sunulması olarak tanımlanabilir. Turizmin istikrarlı gelişiminin çerçevesi içerisinde etraf muhitin (çevrenin) düzenli kullanılmasının propogandasını doğa turizmi yapmaktadır. Kosta –Rika, İndonezya, Kenya ve Nepal gibi ülkelerinin deneyimleri doğa turizmi geliştirmek isteyenlere yol gösterebileceklerdir. Kader bu ülkeleri doğal ve güzel manzaralarla, emsalsiz direy ve biteylerle mükâfatlandırılmıştır. Diğerlerinden farklı olarak söz konusu ülkeler çabalarını doğaya asgari negatif tesir eden ve çevreye duygusal olan turizm çeşidinin geliştirilmesine konsantre olmuşlardır. Bahis konusu olan mefhum (kavrayış) yerel hammadde ve teknolojiyi kullanmaya yönelen hem de yerel topluma gelir getiren ekonomik e önemle eğilmektedir. Mefhum üç unsure üzerinde kurulmuş olup, bunlar:Doğa sisteminin bütününün tanınması. Ekonomik gelir elde edebilmesindeki önemli rölü çevreye çekilmekte. Gelişme küçük ölçülerde gerçekleşmektedir. Onun yönetimi kolay olup, doğa sisteminin bütününü temin etmektedir.Yerel toplulukları iştirakleri. Yerel toplumun yetkileri, politika işlemlerinde ve çözüm kabullerindeki iştiraklerini, kazanç paylaştırlmasındaki röllerini belirlemekte. Yerel toplumun aktif bir şekildeki katılımları karşılıklı kazançlara ulaşmalarında anahtar factor olarak bilinmektedir.Bölgeler için ekonomik imkanları. Yerel toplumların çekilmesi, sahip olduğu kaynakların kullanımı, ekoloji sisteminin korunması ve sosyal kültür meselelerindeki malümat mahiyetini yükseltmek –bunların hepsi birlikte yerel toplumun ekonomik verimliliği için yönlendirilmiştir. Kazançların söz konusu bölgelerin seviyesinde dağıtılması onların gelişme garantisi olarak hizmet vermektedir. Kırgızistan bu yönde ilk adımlarını atmış bulunmaktadır. Şu anda ülkenin üç bölgesi doğa turizmine çekilmiştir. Söz konusu bölgeler Narın, Celal-Abad ve Koçkorka illeridir. Onlar İsviçre’nin küçük ölçekteki ticareti destekleme “Helvest“ birliğinin Programına katılmışlardır. Program faaliyetini 2000 yılında başlamıştır. Programın amacı çevrenin ve yerel toplumun kültürü hem de geleneklerinin muhafaza edilmesidir. Bunların dışında, rpogram yatırımları bölgelere teşvik ederek birlik üyelerinin ve beraberinde de bölgelerin bütününün ekonomik durumlarının düzelmesine neden olacaktır. Birliğin üyeleri sunulan hizmetlerin kalitesini artırmaya yarayan ve söz konusu bölgelere turist çekerek sayılarını artırmak imkanlarını araştırarak belirlemektedirler. İlk deneyiminin sonucunda böyle bir turizm şeklinin iyi sonuçlar vereceğini göstermiştir. 2000 yılındaki turizm mevsimi zamanında 3000’e yaklaşık turiste hizmet verilerek 90.000 som (1.900 $) gelir sağlanmıştır.Bahsedilen sayılardan Kırgızistan’da doğa turizminin gelecekte de gelişeceği hakkında umut doğurmaktadır. [Gülsara, Krabaşeva, Turizmi Geliştirme Organizasyonunun Müdürü Novi Nomad““ ; Kırgızistan’da turizm 2001: 19-21].

1.4.1.6. Ticaret ve Kongre Turizmi

Dünyada son yıllarda gelişmekte olan turizm türleri arasında kongre turizmi de gelmektedir. Her kongre bir turistik hareket nedenidir. Yıl sayın giderek artan kongre organizasyonları. Bu turizm türünün geleceğinin de oldukça parlak olduğunu göstermektedir. Dünya genelinde baktığımızda 1984 yılında 10.000 dolayında kongre gerçekleşmiştir. Araştımacılar 1995 yılında 20.000’in üzerinde kongrenin gerçekleştiğini belirtmektedirCumhuriyetin başkent şehri olan “Bişkek“ serbest ekonomik bölge olarak sayılmakta olup, özel programların işlenmesine ihtiyacı olan ticaret ve kongre turizminin gelişmesine büyük imkanlar yaratmaktadır.

1.4.2. Turizm Sektörünün Yapısı

Kırgızistan’da turizm, bağımsızlık yıllarında ulaştığı aşama ile bir endüstri halini almaktadır. Turizmin ilk olarak ele alındığı yıllarla bir karşılaştırma yapıldığında, bu alanda olumlu gelişmelerin gerçekleşmekte olduğu çok açık bir şekilde görülecektir. Kırgızistan!ın turizm endüstrisi ulaşmakta olduğu aşamalar ile günümüzde turizmde ileri gitmiş pek çok ülke düzeyine ulaşma çabasındadır. Kırgızistan cumhuriyetinde turizm endüstrisinin yapısı ile ilgili olarak yapılacak bir değerlendirmede, konaklama işletmeleri, ulaştırma işletmeleri, seyahat acentaları ve turizme dönük olarak çalişan diğer yan sektörlerin dikkate alınması gerekmektedir.

1.4.2.1. Konaklama İşletmeleri

Kırgızistan umhuriyetinde konaklama işletmeleri oldukça gerilere uzanır. Günümüzün çağdaş konaklama işletmeleri gibi olmasa bile eski zamanlarda inşa edilen ve çok güzel bir şekilde işletilmeleri sağlanan kervansaraylar, ülkenin konaklama işletmelerinin ilk örnekleri olarak kabul edilmektedir. Ülkenin coğrafi yerleşimi Tarihi İpek Yolun’da önemli yeri tuttuğu ve Oş şehrinin baş ticari aralığının noktası olduğu tesbit edilmiştir. Bundan dolayı M.Ö.2 .asrının başlangıcından Çin’den Avrupa’ya yani dğudan batıya kadar uzanan yoldan geçen kervanlar için hizmet sunan kervansaraylar inşa edilmiş ve işletilmiştir.Konaklama işletmelerinin çağdaş örenakleri ilk olarak Eski Sovyetler Birliği döneminde Kırgizistan’da “Kırgızistan”, Ak-Keme, Ala –Too, ötelleri sayılabilir. Bunlarla birlikte, özellikle Issık-Göl çevresinde çok sayıda dinlenme, sağlık ve spor tesisleri yapılmıştır. Söz konusu tesislerin sayısı ve kapasitesiyle ilgili bilgiler aşağıdaki tablo..’da verilmektedir. Tablo 2. Türlerine Göre Yatak ArzıTesis TürüTesis SayısıYatak SayısıSanatoryum (dinlenme amaçlı) 30 7226Sanatoryum (tedavi amaçlı) 30 2588Dinlenme tesisi 54 16344Spor kampı (gençler için) 17 2859Turizm işletmesi 11 4696İzcı kampı (çocuklar için) 139 34446Dinlenme evi 8 3611Otel 61 6290Toplam 350 78060Kaynak: TİKA, Kırgızistan Ülke Raporu, 1996: 76Tablo 6’da da görüldüğü gibi toplam kapasite içerisinde oteller küçük bir orana sahiptir. Bunun nedeni iç turizmin ihtiyacının kamu kuruluşları tarafından yapılan dinlenme, sağlık ve spor tesisleri aracılığıyla ve çok düşük bir fiyatla karşılanmasıdır. Hatta Issık-Göl çevresinde Kzakistan ve Özbekistan gibi komşu ülkelere ait konaklama işletmeleri de bulunmakta ve işletilmektedir. Ülkeda bulunan az sayıdaki oteller ise eski Sovyetler Birliği ve diğer ülkelerden gelen turistlerin ihtiyaçlarını karşılamaktaydı.Issık-Göl çevresinde bulunan konaklama tesisleri Bakanlık, araştırma ve eğitim kuruluşları, iktisadi ve ticari işletmeler gibi kamu kuruluşlarının bir ek ünitesi olarak yapılmış ve işletilmiştir. Genellikle maliyet kısıtlamaları nedeniyle, söz konusu tesisler yapım ve işletme aşamısında belli bir hizmet ve kalite standardına ulaşmamıştır. Artan fiyatlar karşısında bugün bu tesislere gelen yerli turist sayısında büyük bir azalma olduğu için, turizm işletmelerinin büyük bir kısmı düşük kapasiteyle çalışmaktadır. Bahsedilen konaklama tesislerinin büyük bir kısmı yaz aylarında sezonluk olarak çalışmaktadır.Kırgızistan’da bağımsızlık öncesi ve sonrası 1996 yılına kadar sunulan hizmet ve tesis düzeyi açısından başlıca oteller şöyle sıralanabilir: Bişkek’te toplam 22 otel bulunmaktadır ve bunlardan Pinara-Akkeme, Dostuk, Bişkek, Issık-Göl belli başlı olanlardır (a.g.e.s76). Ayrıca, Issık-Göl (Avrora) Sanatoryumu, Oş’ta ise, Oş Oteli batı standartlarına en yakın olanlardandır. Fiyat düzeyi tek kişi konaklama üzere 30-100 $ arasında değişmektedir.Tablo 3. Konaklama Sektörü ile İlgili İstatistikler 1996 –2000 arası1996 1997 1998 1999 2000Otel sayısı 71 69 88 78 95 69Oda sayısı 3376 2270 2339 2247 2367 2270Yatak sayısı 4702 4150 4125 3777 4192 4150Konaklayan kişi (1000) 203,6 172,1 182,1 136,2 131,9 172,1Geceleme sayısı (1000) 332,3 323,6 313,9 242,6 313,3 323,6Kaynak: Kırgızistan Ulusal İstatistik Komitesi, 2001İzleyen yıllarda turizm bir devlet politikası ele alınmaya başlamasıyla Kırgızistan’daki konaklama işletmeleri nicelik ve nitelik olarak gelişmeye başlamıştır. 1991 sonrasında konaklama sektörüne sağlanan çok iyi koşullardaki teşvikler ile konaklama işletmeleri dünya standartlarına uygun bir düzeyde gelişmeye devam etmektedir.

1.4.2.2. Seyahat Acentaları

Turizm Bakanlığı tahminlerine göre ülkede kayıtlı yaklaşık 200 seyahat acentası (turizm firması) bulunmakla beraber, bu firmaların önemli bir kısmı aktif turizm ile ilgili değildir. Söz konusu firmaların çok küçük bir kısmı yani 10-20 adedi yurt dışından ülkeye turist getirmeye çalışmakta, 60-80 adedi ise alış-veriş amacıyla yurt dışına turlar düzenlemektedir. Geri kalan seyahat acentalarının ise aktif olarak turizm işiyle ilgili olmadıkları tahmin edilmektedir.Önceden de açıklandığı gibi turizm Kırgızistan için 1991tarihinde bağımsızlığını kazandığından sonra yani bir deneyim olmuştur. 1994 yılında Bişkek’te uluslar arası turizm sempozyumu düzenlenmiştir. Bu sempozyumdan sonra ülkede gerçek bir anlamad turizmi geliştirmeye yönelmişlerdir. Turistik kompanyalar yerleşmiş olsa da, özel turizm şirketlerinin çoğu 1995’ten faaliyete başlamışlardır.Turizm için akademi ve devlet temsilcilikleri bulunmaktadır. Ancak, turizm ticareti bütünüyle özel şirketlerin elindedir; Devletin turizm ve spor temsilciliği sadece yasama işlemlerini yapmaktadır. Turizm kampanyaları lisansları devlet temsilciliklerinden almaktadırlar. 1999 yılının Ocak ayında Kırgızistan Cumhuriyetinin bütününde 196 özel turizm şirketi kayda edilmiştir. Birkaç yabanci ve ortak şirketler bulunmaktadır. Ancak, piyasanın büyük bir kısmı yaral şirketler tarafından yönetilmektedir. Şirketlerin yabancı şirketlere ait olması Kırgızistan’a gelir sağlamıyacak diye düşünen vatandaşlar da çıkmaktadır. Yabancı yatırımcılara ait olan işletmelerde çalışan personelin çoğu (müdür, şöför, ofis yöneticisi, tercüman, tur operatöe (kılavuz vs.) Kırgızistan vatandaşları olup, turistlerin ülkede harcadıkları paralar (mağaza, otel, ulaşım vs.) ülke ekonomisini zenginleştirmektedir. Ne olursa da turizm firmalarının küçük bir kısmı yerel ölçüde tanınmamıştır. 1998 yılında 196 turizm firmasından sadece altısı yabancı yatırımcılara ait ve on dokuzu da ortak şirketler olmak üzere kayd edilmiştir. 196 turistik organizasyonlarının sadece 56’sı giriş turizmi ile ilgilenmektedir –tur operatörleri (Kırgızistan’a turist getirmektedirler ). Diğer 140- tur acentaları da ülkeden yabancı ülkelere turist götürmektedir. 1997’den 1999 yılına kadar tur acentalarında azalma gözlenmiştir; Azalmanı sebebi de bu dönemde insanların kendine böyle bir geziler müsaade edememişlerdir.ancak, aynı dönemde tur operatörlerinin artiş gözlenmekte olup, tur faaliyetlerinin kazançlı olduğunu göstermektedir. Çünki Kırgızistan’a gelmek isteyenler artmaktadır.

1.4.2.3. Ulaştırma ve Telekomünikasyon Sektörü

Ülke ekonomisinde üçüncü sırayı alan hizmet sektöründe en yüksek pay ulaştırmanındır. Kırgızistan’da ulaşım altyapısının temeli karayollarıdır. Ülkenin dağlık coğrafyası nedeniyle diğer BDT ülkelerindeki demiryolu taşımacılığı yerine karayolu taşımacılığı ağırlıktadır. Uluslararası nitelikte olmamakla birlikte, ulaşım ağı Bişkek etrafında yoğunlaşmıştır. 21.000 km’lik karayolu ağının %50’si bakımsız durumdadır. Şehiriçi ve şehirlerarası karayollarının uzunluğu 25 bin km’yi aşmaktadır. Yolcu taşımacılığının %87’si, yük taşımacılığının %94’ü karayolu ile yapılmaktadır. Bişkek - Oş, Oş – Erkeş-Tam otobanlarının ve Oş Havaalanı’nın rehabilitasyon çalışmalarının tamamlanmasıyla ulaşım sektöründe sorunların aşılması, Oş bölgesinin ve Kırgızistan’ın ekonomisine ivme kazandıracaktır. 340 km’lik bir demiryolu ağı vardır. Ülkedeki tek demiryolu hattı da Moskova bağlantılı olan hattır. Havayolu taşımacılığı ise gelişme göstermektedir Ülkenin dış dünya ile bağlantısı Türk Telekomun kurduğu 2500 hat kapasiteli uydu telefon sistemi ve diğer ülkelerin kurduğu benzeri sistemlerle sağlanmaktadır. Haberleşme ağı ülke genelinde halen yaygınlaştırılamamıştır http://www.aygazete.com/turk_dunyasi.php?tur=2
Karayolu ve Bişkek şehrindeki “Manas” havaalanının modrenizasyonu Japo ve Avrupa Kalkınma Bankaları tarafından finanse edilmekte olup, tamamlanmak üzeridirler. Japon ve Avrupa Kalkınma Bankaları tarafından sağlanan krediler ek 1’de verilmiştir. Ulaştırma sekötürünün gelişmesi Uluslar arası İpek Yolu Turizminin de gelişmesine büyük etkiler yaratacaktır.

2. KIRGIZİSTAN EKONOMİSİNDE TURİZM SEKTÖRÜNÜN YERİ VE ÖNEMİ

2.1.Turizm sektörünün Kırsal Bölge Ekonomisindeki Rolü

Bütün ekonomik faaliyetler doğal ve insan gücü kaynaklarından yararlanmaktadır. Ancak hızlı ve yüksek gelir sağlama çabaları bu kaynakları zayıflatarak ekonomik sonuca ulaşmaktadır. Diğer yandan ekonomi hormonsal olarak kırsal bölgenin doğal-sosyal özellikleriyle iç içe girerek uzun yıllar boyunca istikrarlı gelişmesine destek vermektedir.Ekonominin kısa süre içerisinde madeni, enerjik, biyolojik, görü (manzara) ve diğer kaynaklarının dikkatsiz kullanılmaları neticesindeki gelişimi her türlü kataklizme neden olmaktadır. Söz konusu kataklizme: sel, göç, toprak erozyonu vb. bu durum kırsal bölgelerde oturan nüfus hayatını tehlikeye sokmaktadır. Dağlarda oturanların sayısı azalmakta ve kırsal aralardaki nüfusu artmaktadır. Bunun sonucunda, yani teretorilerin dengesiz kullanımından dolayı ekosisteme (doğa sistemine) yük olmaktadır. Söz konusu göç proseslerinin istenmeyen sonuçlar yaratacağından dolayı son yıllarda kırsal bölgelerin istikrarlı gelişmesine yönelik çözümler araştırılmaktadır. İstikrarlı gelişme sadece nüfusun yaşamını düzeltmek ve çevredeki tehlikelerden (doğal afetlerden) korumak olmayıp, onun kültürel mirasının ve doğa çeşitliliğinin oluşumundan değişikliğe uğramamasına da uygun olmalıdır.Rusya Bilimsel Akademisinin üyesi V.M. Katlyakov kırsal bölgelerin gelişimini gelişmeyi destekleyicisi olacağını açıklamaktadır. Yani büyük enerji veya kırsal maden projeleri dağlardaki ahalinin yararına ve sosyal alanında destekleyecektir; turizm endüstrisi istihdam yaratmakta, yerel ahalinin kültür ve geleneklerinin gelişimini teşvik etmekte; tarımcılı sadece günlük ihtiyacı karşılamakla kalmayıp, çiftçiye gelir sağlamakta hem de kaynakları korumaktadır. En önemlilerinden ise –kırsal bölgelerin ahalisi teretorideki kaynakların rasyonel kullanım yönteminde ve geliştirilmesinde iştirak edebilme imkanlarına sahiptirlerİstikrarlı gelişme düşüncesi ekonomik, ekolojik ve sosyal- kültürün birbirlerine yeniden oranlanmasını ifade etmektedir. Piyasa ilişkilerine geçiş süreci ülkenin gelişmiş merkezleri kırsal bölgelerin gelişmesine baskı etmektedir. BDT’nin bütün kırsal bölgelerindeki halklarına doğal kaynak ve çevrenin bozulmasını (gerilemesini) halka tanıtma prosesleri tipiktir; fakirlilik, ulaşım ve sosyal yapının gelişmemiş olması, işsizlik sosyal gerginliğin ve anlaşmazlıklarına neden olan şartlardır.Kırsal bölgelerden ülke içinde veya başka bir ülkede bulunan aglomerasyon bölgelerine güçlü bir nüfus akımı olmaktadır. Kırsal bölgelerdeki tarımcılık durgunluk ve çöküş aşamalarında olup, sanayi de sadece yüksek derecede uzmanlaşan söz konusu bölgelerde uygun şartlarla karşılaşmaktadır. Aynı zamanda, bu bölgeler turistleri çekme özelliğine sahip olan zengin ve çeşitli doğal kaynakları kendinde toplamıştır.Bu bakış açısından, dünyadaki bir çok ülke hükümetleri ve dağ camiası şu anda turizm sektörünü ekonominin hayatta kalması ve gelişmesi meselelerinde önemli hem de kendinin integral politiği bakımından ele alınmaktadır. Genellikle bunlar turizm ile ilgili ekonomik kazançları ve sivil istihdamın artmasını nethetse bile, turizm- sadece ekonomik faaliyetlerin bir türüdür. Geniş hizmet tayfı talep eden insanların karşılıklı toplu ve kompleksel ilişkileri turizmin esasısdır. Bunların hepsi finansal yatırımlara ihtiyaç duymakta, o ülkede gelişen ve farklılık gösteren turizm türlerine göre ülke ve bölgelerde yeni imkanlar üretmektedir. Toplu ve kültür türizmi, sağlık turizmi, doğa turizmi, birçok spor çeşitleri turizmi, dağ turizmi, av turizmi olarak çeşitlendirilmektedir. Açıkça bilinmektedir ki, turizm alanındaki böyle bir geniş çeşitliliği bu sektörün kırsal bölgelerde oturan insanların ve çevreye kazanç getirmesi (sağlaması) için sosyal, ekonomi ve ekolojilerinin iyi bir şekilde koordinasyon edilmiş olması gerekmektedir.Ülkenin sosyal ve ekonomik hayatına turizm sektörünün verebileceği pozitif potansiyel etkileri dikkate alınırsa, sektörün geliştirilmesi Kırgızistan Cumhuriyeti için aktüel ve önemlidir. Kırgızistan Cumhuriyetinin cumhurbaşkanı Askar Akayev’e göre: “Turizm, hiç kuşkusuz Kırgızistan’ın ekonomik gelişiminin önemli ve başlıca faktörü olabilecektir. Turizm ülkeye gelir getiren güvenilir kaynak olmakta hem de ülkenin çeşitli bölgelerinde istihdam ve gelir sağlayacaktır”

Kırgızistan teretorisinde genelde sıradağlar ve vadiler bulunmaktadır. Doğal güzelliği, zengin regreasyon kaynaklarıyla ve kalitesiyle dünyada görünen yerlerinden birdindedir. Bunların içinde kırsal iklimi, gölleri, ırmakları,n maden suları (mineral),şifa çamuru, doğal mağaraları ve orman kaplı tepeleri insan sağlıgına faydalı olanlar olarak bilinmektedir. Aynı zamanda, yüksek doğal –rekreasyon potansiyeline bakılmaksızın, ülkede turizm sağladığı gelirle en son kalemlerde yer almaktadır.Turizm sektörünün gerçek bir anlamda yüksek gelri sağlaması için aktif bir şekilde geliştirilmesi ve turizmin yeni yönelmelerini arttırmak gerekmektedir. Kırgızistan’da turizm organizasyonu ve dinlenme sisteminin geliştirilmesi geçen yıllarda cumhuriyette radikal ekonomik oluşumunun şartları altında gerçekleşerek ve bunun sonucunda bu alanda bazı pozitif ve negatif karakterdeki eğilimlerin kuvvetlenmesine neden olmuştur.Genelde ücretli turistik –seyahat ve sanatoryum (kaplıca) hizmetlerinin nüfusa ücretli hizmetler içindeki payı devam etmekte ve yavaş olsa da artmaktadır. 1997 yılında turistik –rekreasyon hizmetlerinin hacmi 1996’ya nazaran 5 misline arttığı gözlenmiştir. Aynı zamanda, 1998’de Barskon nehrinde gerçekleşen kaza nedeniyle 1997’ye nazaran %32 azalmıştır. Bunlarla birlikte, 1999 yılında hizmetlerin ihracatı %165,6’ya artmış, ithalat ise 1998’e nazaran 3.5 misline artmıştır. İhracat ve ithalat yolculuklarından bahsederken yabancı ziyaretçilerin memuriyet ve özel amaçlarla gelişinde artış olduğunu da belirtmek gerekmektedir.Piyasa ekonomisine geçişi ve buna bağlı olarak malları, enerji taşyıcıları faaliyetlerinin hızlı artmasına, alınan vergi çeşitlerinin ve miktarınnın çoğalması, arazi kiralarının ve yerel hükümeti organlarının topladığı meblağların artması dinlenme ve tedavi için turistik belgelerin fiyatının artmasına neden olmuştur. 1993 yılında dinlenme ve tedavi belgesi 350-600 som ise, 2000’de bu fiyat 2000-2500 soma çıkmıştır. Bu da geniş nüfus kitlesine ulaşmayı zorlaştırmakta ve toplu turizmin gelişmesine imkan vermemektedir. Kırgızistan’ın turizm şirketleri genelde zengin yabancı müşteriye odaklanmıştır. Ancak bütün dünyada öğrenciler, talebeler ve işçiler turistik akını oluşturmaktadır. Ülkede turizmi geliştirmek ve ekonomisinde öncelikli sektörlerden biri haline getirebilmesi için orta seviyedeki gelire sahip olan tüketicilere odaklanarak, pahalı olmayan ve zevkli turları yaratması ve sunması gerekmektedir. Turizmi geliştiren İsviçre, Avusturya ve diğer kırsal ülkelerinin deneyimlerinden yararlanarak Kırgızistan öncelikle komşu ülkeleri olan Rusya Federasyonu, Kzakistan, Özbekistan ve Çin turistlerine yönelmesi gerekmektedir. Turizmin gelişmesinde Kırgızistan’ın Hindistan ile yabancı döviz teşviki konusunda yapılan anlaşmalar gerçek perspektifi vermektedir. Ülkede turizmi geliştirme konusunda bahsedilirken çoğunlukla giriş turizmi anlaşılamktadır. Ancak, bununla birlikte iç turizmin özellikle de “sosyal turizmin” geliştirilmesi gerekmektedir. “Sosyal turizmin” geliştirilmesi sağlığın iyileştirilmesi, elverişli etraf mühitine, kültür tesislerine ve doğal anıtlara, kolay enformasyon (malümat) ve sosyal güvenlik, dinlenme ve bağımsız haraket edebilmek için Kırgızistan vatandaşlarının yasal haklarının realizasyonunun önemli olduğu dikte edilmektedir. Aynı zamanda, “sosyal turizmin” geliştirilmesi ülkedeki sosyal gerginliği yumuşatacağı da düşünülmektedir. “Sosyal turizmin” priorite ynelmeleri; çocu, genç, girişkenlik, sıhhi, ekolojik ve kültürel oğrenme turizmi, ailevi seyahatlar, gazi ve gençler için turizm, yetenek yönünden sınırlı olanlar için turizm ve “sosyal turizm” yolunda diğer ülkelerle uluslar arası değişmeler olarak çeşitlendirilmektedir. Kırgızistan Cumhuriyeti cumhurbaşkanının turizmi geliştirme meseleleri ile ilgili danışmanı Maks Heberrştro’ya göre : “turizmi gerçekten ekonomideki başlıca sektörlerden birir haline getirilebilinmesi için cumhurbaşkanı Akayev’in sunduğu Tarihi İpek Yolu Doktrinin kullanılması gerekmektedir. Tarihi İpek Yolu kendinde geçmişteki gelenekleri, mal ve hizmet alış-verişlerini, fikir ve değerleri, açılış ve raştırma tutkularını, oluşum ve seyahatları toplamıştır”. Bunlara bağlı olarak, “sosyal turizmin” geliştirilmesi ülke vatandaşlarına kendi devletinin tarihiyle iç içe olma imkanı verecektir. “Sosyal turizmin” geliştirilmesi turistik işletmelerinden alınan KDV’lerinin azaltılması ve giriş turizmi için gümrük vergilerinin indirilmesi sonucunda kolaylaşacaktır. Belirli bir amaçsız veya orantısız (mütenasip olmayan şekilde) finansal varlıkların kullanılması sonucunda son olarak devlet bütçesine kayd edilecektir. Kırgızistan’da turizmi geliştirme meseleleri bağımsızlığını kazandığı tarihten itibaren görüşülmekte ve mükemmel bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Çünki diğer sektörler turizm gibi ülkede faaliyet gösteren sektörlere etki edemeyecek, orta ve küçük işletmelerin imkanlarını genişletecek hem de kırsal bölgelerde olmak üzere çok sayıda istihdam yaratacaktır. Bunu turizmin ürettiği hizmetlerden sağlanan gelirleri hesaplayan İsviçre’nin bilim adamları tasdiklamakta ve ülkeye göre deferesiyallaşmakta ve 1.2den 4.0’a kadar oluşturmaktadır.

GÖRÜLMEYE DEĞER YERLERİ

GÖRÜLMEYE DEĞER YERLERİ

Ülkenin karşılaştırmalı üstünlükleri arasında yer alan turizm sektöründe dağcılık, tatil, kültür ve sağlık turizmi başlıca faaliyetler arasında gelmektedir. Bugüne kadar mevcut potansiyelin küçük bir kısmı kullanılmış olan KIRGIZİSTAN’da doğanın kirlenmemiş olması , özgün kültürel özelliklerin halen korunuyor olması ülkeyi uluslararası düzeyde önemli kılmaktadır.

Dağcılık TurizmiKIRGIZİSTAN dağcılık turizmi açısından dünyanın en başta gelen ülkelerinden biridir. Ülkedeki dağlık alanların büyük bir kısmı Tanrı ( Tien- Shan) Dağlarından , bir kısmı ise Pamir Dağlarından oluşmaktadır. Uluslararası kabul görmüş ve dağcılar araında tercih edilen 8 bölge bulunmaktadır. Bunların 5 tanesi Tanrı Dağlarında , 3’ü ise Pamir Dağlarında bulunmaktadır.

Tatil Turizmi ve Göller

Ülkede koruma altına alınmış 2 milli park, 10 orman, 16 Avlanma Alanı, 22 Botanik ve 18 Jeoloji Parkı bulunmaktadır.

Issık Göl Ülkenin en önemli , en büyük gölü ve turizm merkezidir. Yüzölçümü 6200 km² , derinliği 668 m olup dünyanın en derin göllerinden birisidir. Suyu biraz tuzlu , son derece berraktır. Çevresinde yaz tatili amacına yönelik turizm konaklama tesisleri bulunmaktadır. Tesisler çok nitelikli olmamakla beraber ihtiyaca cevap verebilmektedir. Yaz tatilinin yanısıra , sportif oyunlar, avcılık, tedavi imkanlı termal kaynakları, at sporları ve dağ yürüyüşleri bölgenin turizm potansiyelini artıran diğer aktivitelerdir.

Sarı – ÇelekDiğer güzel bir göl olan Sarı –Çelek , Çatkal Dağları eteklerindedir. Göle ulaşmak zordur. Çevresinde ahşap külübe ve Kırgız keçe çadırları ( Boz Üy) dışında yapı bulunmamaktadır. Çevresindeki zengin bitki örtüsü çeşitli türde hayvanın yaşaması için uygun bir ortam yaratmaktadır.

Çatır Göl Tektonik bir göldür. 170 km² yüzölçümündedir. Ulaşım zordur. Ata binme ve yürüyüş gibi doğa sporları yapılabilmektedir.

Son Göl Tektonik bir göldür. 287 km² yüzölçümündedir. Çevresi doğal güzelliklerle kaplıdır. Çerçevesinde ata binme ve yürüme gibi doğa sporları yapılabilmektedir.

Sağlık TurizmiÖnemli termal kaynaklar mevcuttur. Başlıcalarını tedavi edici nitelikte mineral su ve çamur kaynakları uluşturmaktadır. Bu potansiyeli değerlendirmek üzere , özellikle Issık – Göl çevresi içinde sağlık personelinin de hizmet verdiği tesisler bulunmaktadır.

Doğa Yürüyüşü ve Turları ( Trekking )Son yıllarda ilgi görmektedir. Trekking güzergahları olarak Tanrı Dağlarında, Bişkek yakınlarında Ala Arça’da , Pamir Dağlarında ve Özbekistan yakınlarındaki AK-SU bölgeleri kullanılmaktadır. Daha az zorlayıcı turlar için ise Issık-Göl güneyindeki Kukcuk bölgesi ile Atbaşı , Çatır-Göl, Sarıçelek , Son-Göl bölgeleri de kullanılmaktadır.

Akarsu Kanoculuğu ( Rafting)KIRGIZİSTAN’daki nehirlerin çokluğu nedeniyle rafting için çok iyi şartlar bulunmaktadır. Rafting için Çuy , Narın, Tarogay ve Karaçay nehirleri son derece uygundur.

Helikopter Kayağı ( Heli – Skiing)KIRGIZİSTAN’ın üstün olduğu bir turizm dalıdır. Kayakçılara sunduğu 2000 m.ye kadar uzanan kesintisiz , kaliteli karlı, güzel doğa manzaralı, 12 ay kayak yapılanilen , sessiz ve tenha pistleriyle dünyada sayılı ülkelerden biri durumundadır.
At SporlarıAt Sporları açısından son derece iyi bir potansiyele sahip olan KIRGIZİSTAN’da 260 bin at, 4 at işletmesi ve 2 hipodrom bulunmaktadır. Doğanın at gezintileri için uygun olması , halkın atcılık üzerine büyük bir kültür ve geleneğe sahip olması bu potansiyelin nedenleri olarak sayılabilir. Bişkek’e çok yakın Alaarça’da kısa süreli veya günlük turlar düzenlenmektedir. Kukcuk bölgesi de ata binmek için uygundur.

BASKENTI

Bişkek (Kırgızca ve Rusça: Бишкек), Kırgızistan'ın başkentidir. 1878 yılında kurulan kentte, 2004 sayımına göre 866.300 kişi yaşar. Kent, Sovyetler Birliği döneminde (1926-1991 arasında), Bolşevik askeri önderlerinden Mikhail Frunze'nin anısına Frunze adıyla anılmıştır.

Bişkek, geniş yolların, mermer devlet yapılarının, Sovyetler Birliği biçeminde apartman bloklarının birarada bulunduğu bir kenttir. Kent, bir satranç tahtası biçiminde tasarlanmış olup, sokakların çoğunun iki yanında agaçları sulama amaçlı dar arklar bulunur. Bu yolla sulanan ağaçlar, yazları sıcakta gölgelik görevi gördükleri gibi, kenti de güzelleştirirler

MANAS DESTANI

MANAS'IN ÇOCUKLUĞU (I. Bölüm)

Çok eski zamanlarda, Kervan devrinde, gün ışığında tulpar eşinirken, ay ışığında kemerini çıkartamadan at üstünde kuş uykusu uyuyan erler zamanında, aç arslana benzeyen suratıyla, düşmana saldıran, bayrağı gökyüzünde dalgalanan, şanı âleme yayılan, başından ak kalpağı çıkmayan, binere tulpar dayanmayan, kükreyerek yaşayan, Kırgız denen çok eski bir millet yaşardı. Onların bayrağı gökmavisi idi.

Dostlarından çok düşmanları vardı.Bir zaman Tanrı Dağı'ndaki eski Kırgızları yöneten, halkının şanını uzaklara duyuran Karahan adlı Han, tahta geçti. Onun kahramanlığı söz ile anlatılamaz; zenginliği de tarif edilemezdi. Şöhreti gökyüzündeki yıldızlara ulaşmıştı. Tanrım hiçbir şeyi ebedî yaratmamıştır. Tanrı bu korkunç dünyada geleni gideni, büyüğü küçüğü dengelemiştir. Bir gün kara yeri titreten Karahan da öbür dünyaya göç etti. Onun tahtına oğlu Oğuz Han oturdu. Oğuz Han da adil ve heybetli idi, askeri de çoktu, Türk eline, Kırgızlara baş olup, kükreyip doğudan ovalarını, düzlüklerini dağ ve ormanlarını arslan gibi dolaştı. O da dönüşü olmaya yere gitti. Oğuz Han'dan sonra Babir Han, ondan sonra Tüböy han, ondan sonra Kögöy han başa geçtiler, Kögöy Han'dan sonra Nogoy Han geldi.

Yıllardan sonra, karanlık bir gecede, saksağan, Nogoy Han'a uğursuz bir işaret verdi, uzun zamandır ona kin besleyen, onun malına, mülküne ve yerine göz koyan kurnaz Kara-Hitay Hanı Esenhan savaş açtı. Nogay Han'ın beli kırıldı, geniş dünyası daraldı. Ala-Dağ'daki Kırgızların Ak otağı yağmalandı, ocağı söndü, Türk kabileleri darma dağın oldular. Nogay Han'ın Orozdu, Üsön, Bay, Cakıp (Yakup) adında dört oğlu vardı. Şimdi onlar kırılan kılıç gibi, kervan göçüne başladılar. Biri Altay'a biri Opal'a, biri K'şgar'a, biri Tibet'e sürüldü. Kırk aile Kırgız ile Cakıp iki eli bağlı olarak Kalmuk'ta, Çin'de dolaşıp Altay'a geldi.

Sürgün edilen bu kırk Kırgız ailesini yerleştiren, bölünmüş, dağılmış halkı bir araya getiren Akbalta oldu. Kırgızlar Akbalta Batır'ın himayesine sığındılar. "Akıllıyı dinlersek millet oluruz, Akbalta'nın sözünü dinlemezsek atalarımızın (ruhunun) gazabına uğrarız" diyerek bir araya gelip and içtiler. Akbalta Batır'ın bir dediğini iki etmediler. Akbalta aksakal ve kutsaldı. Onu her zaman destekleyen, ona yol gösteren bir meleği vardı. Kırk Kırgız ailesi Altay'a geldiler. Ama barınmaya delik, yemeye kavut, giymeye elbise bulamadılar. Şimdi nasıl geçineceğiz diye düşünürken nerden aklına geldiyse, Akbalta boz boğayı seçip, kurban ederek halka şöyle dedi: Halkın huzuru ahl'ksızlar bozar. Milletlerin kötüsü olmaz. Kalmuklar da, Mançular da iyi millettir. Dünya, Kalmuk'un tatlı tebessümüne, kibarlığına aldanır, ancak o herkesi yumuşakça ele geçirir.

Eline düşersen çırpınan kuş olursun. Malın, mülkün yoksa eksiksin, varsa rahat yaşarsın. Kalmuklarla çatışmayalım. Hayvan yetiştirelim, çiftçilikle uğraşalım. Altay'ın toprağı altındır. Ekersen meyvası, kazarsan altını vardır. Çalışsan toprak verir, dua etsen Tanrı verir. Çalış Kırgız, belini bağlayıp başını kaldır. Yurtsuz Kırgızlar, Akbalta'nın sözünü haklı bularak Kalmukların Hanına Ala Dağ'dan getirilen gümüşlerle süslenmiş tulpar (kırat)ı hediye ettiler. Altay'da yaz için yeşil yayla, kış için düzlükten yer seçtiler ve orada yerleştiler. Günler geçti, yıllar geçti. Altay'daki Kırgızlar Kalmuk ile Mançuların arasında kalmasına rağmen tekrar canlandılar.

Türk soydaşlarını bulup ilgi kurdular. Malları çoğalıp, kırk aile yetmiş aile oldu, ordu kurup hilâl işaretli bayrağını dalgalandırdılar ve düşmanı ürküttüler.Cakıp Bay'ın yurdunda nesilden nesile geçen bir çift ak otak, tam ortaya, onun etrafında da kırk beyaz çadır kuruldu. Çocuklar oynamakta, ağılda mallar dolu, dağlarda yılkılar otluyorlar. Evlerin bacalarından sızarak çıkan duman yurdun huzur ve bereket içinde olduğunu gösteriyordu. Cakıp tündükten giren güneş ışığı yüzüne geldiğinde, kalkarak siyah tulumdaki iyi karıştırılmış bal gibi kımızdan bir kase yudumlayıp, kır atına binerek yurttan ayrıldı.

Atını kamçılamak maksadıyla ellerini sıvazlayarak gümüş saplı kamçısını şöyle kaldırır kaldırmaz kır atı uçar gibi yurttan uzaklaştı.Kırk ocaklı Kırgız, Altay'a yorgun bir halde geldiğinde, Cakıp sanki hal' şımarıklığı bırakmayan bir çocuktu. Daha kimsenin dikkatini çekmemişti. Çocukluğunda Kalmuk, Moğol ve Çinlilerin insanlık dışı muamelesini gören bir köle idi. Dünyadan nasibi kesilmemiş olmalı ki o eziyetlere, açlıklara, 'z'p ve ıztıraplara direnebilmişti. Çinlilerin ve Kalmukların dilini öğrenmeye mecbur oldu. Aklı erdi, bıyığı çıkmaya başladı. Boylu poslu yiğit oldu. Önceki şımarık Cakıp artık değişti, kibar oldu. Kalmukların içine girdi, kendini beğendirdi, onlarla alış veriş yaptı.

Sonunda Çıyırdı adlı Hanımının üzerine Kalmuklardan Bakdöölöt isimli bir kızla da evlendi. Cakıp, sekiz yıl sonra Altay'da kendi evini kurdu. Aşağı yukarı on aileyi bir araya getirip bir odaya yerleştirdi. Meyvalı ormanları olan geniş yerlerde, çiftçilikle uğraştılar. Ürettiği mahsûlü, yaptığı kırmızı, ceylanın ödünü, boynuzunu, yakaladığı kunduzun, su samurunun kürklerini, bulduğu altın ve gümüşleri, zırh gömleğini, hançerlerini, derilerini komşu ülkelerini ipek, porselen, çay ve parfümleriyle değiştirdi. İyi para kazanarak işi gittikçe büyüttüler. Altay'da 30 yıl Çinliler ve Kalmuklardan eziyet gören Cakıp Bay artık onlara "Han" seçilmişti. Kışın su samurundan şapka, yazın altında süslenmiş ak kalpak giyebilecek, sırtına kürk giyip beline hançer asıp, altın eğerli bir kızıl cins ata binebilecek hale gelmişti.

Beş yüz beyaz devesi, bir baş ala sığırı, hadsiz hesapsız koyunları vardı. Ağılı hayvanla, heybesi yemekle, hazinesi altınla dolmuş olmasına rağmen, Cakıp Bay'ın yüreğinde bir acı vardı. Onun derdi şuydu: Hesapsız sığırı ve devleti vardı. Yalancı dünyada gözü doymuştu. Her gün yağla, etle besleniyordu. Ancak kara günlerde onu koruyacak, ocağını devam ettirecek, tahtına varis olacak bir çocuğu yoktu. Çocuğu olmayanın dünyası kururmuş. Cakıp Bay'la obada "ihtiyar", "çocuksuz ihtiyar" denilerek alay ediliyordu. Cakıp, çocuğum yok diye gezmeye başladığı bir gün, kutsal dağdaki bir süt pınarına gelerek dua etti.

Göz yaşlarını yağmur gibi döktü. Sonra, Azoo Bel'in kenarındaki Calgız Arça (Yalnız Ardıç)'ya varıp Tanrısı Ak Taylak'ı çağırıp, çocuğum yok diye ağlayarak, derdine derman istedi. Hanımı Çıyırdı'yı, kendini günahkar hisseden miskin eşini, beraberinde götürüp, atalarının mezarında konakladı, dua edip Tanrı'ya yalvardı. Tanrı onu duymadı. Cakıp Bay, hayvan saymayı bahane ederek her gün erken obadan uzaklaşırdı. Bir gün dağda çobana uğramadan dertle telaşla, cin çarpmış gibi, değişik kıyafetle dağlarda dolaşıyor, saçını başını yolarak "Tanrım benden bir çocuğu niçin esirgiyorsun?" diye sorarak şaşkın şaşkın yüzüyordu. Cakıp, akşama doğru, Ulu Dağ'a gölge düştüğünde kendine gelip derhal atının başını yurda çevirdi. Tanrı böyle istemişse başka çare yoktur. Çocuksuz dünya kuşsuz yuvaya, kuşları yok çınara, bakımsız küçük göle, otsuz çöle benzer.

Yanında Cakıp Bay dağdan inerken dağderesindeki Kara Önkür (Mağara) yolunda, yaşı yetmiş civarında, sakalı göğsüne kadar uzayan bir dervişe rastladı. Derviş, Kara Önkür'e arasıra gelirdi. Kıpcak neslindendi. Dünyayı dolaşıp dururdu. Evi ocağı, çoluk çocuğu yoktu. Sık sık Kırgızların yurduna gelirdi, çoğu zaman Kalmuk, Çinli, Mançu ve Uygurdaki Türk soydaşlarını, Andican'a İran'a kadar giderdi, kuş gibi özgür yaşardı. Dünyaya zenginliğe doymuş bir adamdı. Bu dervişle konuşmak isteyen Cakıp, atından indi. Elindeki tulumdan kımız, heybesinden kurut alıp ona vererek:"Derviş, malın canın esen mi?" dedi. Derviş; "Ey Cakıp Bay, bana malımı sorma", dedi. "Benim malım yoktur. Dünyaya doymuş insanım.

Göğün altındaki dünya benimdir. Senin dünyan da benimdir. Ben malı sizin gibi biriktirmem." Cakıp; "A evliyam, bunu bilmemişim, kızmayın!" dedi. "Tanrımın yarattığı insanlara kızmam" dedi. Derviş. "Ya sen neye küsüp duruyorsun Cakıp? Senin malın mülkün bol değil mi?" "Yaşım kırk sekize ulaştı, gençliğimde mal biriktirdim. Gördüm ki mala mülke sahip çıkacak olan çocuk imiş, çocuğu olmayanın malı mülkü kurusun çocuğu olmayanın yuvası, yıkılmış şehre benziyormuş". Cakıp, Dervişe derdini anlattı. Derviş düşündü. "Bir yerden duymuştum. Tibet'e gidersem bir çeşit ottan yapılmış bir ilacı getireceğim. Geçmişte atalar, hanımı doğurmazsa onu küçümser, hakir görürlermiş. Eskiler böyle anlatırdı" dedi derviş. "Evliyam, sözüne, aklına sağlık" Cakıp dervişin eline altın vererek yolcu etti. iren bir dağlar zinciri idi. Görülüyor ki bu karşılaştırmalar uzadıkça, yeni yeni meseleler çıkıyor ve bir bölgede kalamaz oluyoruz. Ondan beri Cakıp Bay hanımını, yani ömür boyu gönlünü incitmeden saygı gösterdiği hanımını, nasıl utandırabileceğini düşünüyordu. Çocuk arzusuyla yanan Cakıp Bay, hasret şiirleri söyleyerek Altay'ın dağ ve düzlüklerinde hüzünlü ağlıyordu.

Kırmızı saplı aybaltayı Kırmadan kim yapabilir? Darma dağın olan halkı Kırmadan kim toplayabilir? Sapasağlam aybaltayı Kırmadan kim yapabilir? Tutsak olan bu millete?Kim adil han olabilir? Zavallı Cakıp yurduna yaklaşığında boğuk sesini kesti. Önüne Akimbeğ'in Mendibay adlı şımarık çocuğu çıkıp selamladı. "Babacığım, niye bunca ağlıyorsunuz?" dedi çırak oğlan, Cakıp Bay'a acıyarak. Cakıp ancak o zaman kendine gelerek göz yaşlarını sildi. Çocuğun sorusuna cevap vermeden, Atı Tuuçunak; direğe bağlanmadan, sağa sola bakmadan evine girdi. Bu esnada dışarıya kaçtı, "Cakıp Bay'ın atını yakalayın" diye bir gürültü koptu. Cakıp buna aldırış etmedi. Çıyırdı, ihtiyarın elbisesini çıkarmadan rastgele uzandığını görüp korkudan rengi uçtu, hemen ipek döşek serip etrafında pervane oldu.

Hatun, Cakıp'ın son zamanlardaki derdini bildiği için nezaketsizlik etmedi. Kibar davrandı, arzusunu sormaya cesaret edemedi, bilmezlikten geldi. Çocuk doğurmadığı için yüzü safran gibi sarardı. Sonunda Çıyırdı:"İhtiyar, ne oldu sana, ne derdin var?" diye bağırdı. Cakıp yere, delercesine, bakarak suskun oturuyordu. Bir zaman sonra konuştu. "Kocadığında mı bana çocuk doğurup neslimi devam ettireceksin. Bunu anlamıyor musun? Beni çocuksuz bırakıp çocuk gibi bağırıyorsun. Benim çocuksuz ihtiyar; senin, kısır kadın diye adımız çıktı. Çocuğumu koklayıp öpseydim hasretim kalmazdı. Ne kardeşimin yüzünü gördüm, ne de çocuk yüzü gördüm. Çocuk doğurmayan senin gibi karıyı, çalılığa mı bıraksam, çöle mi bıraksam diye düşünüyorum. Çocuksuz kadından ve balı keçi yeğdir." İpek elbise giyen Çıyırdı'nın yüreği tuz serpilmiş gibi sızladı, öleyim dedi. Yer kabul etmedi.

Gönlü sökülüp, gözlerinden yaş dökülüp üzüntüden kıvrandı. Akşama doğru yorgun bir halde gelen Cakıp, yattığı yerde horlayıp tanyeri ağarıncaya kadar kımıldamadan uyudu. "Bayım, gece kaçan Tuuçunak'ın peşinden giden çocuktan haber yok. Annesi çok merak ediyor. Kalkıp onun çocuğunu bul, niye böyle hiçbir şey olmamış gibi uyuyorsun?" Ak maral gibi gerilen, rengi uçan zavallı Çıyırdı, Cakıp'ı uyandırdı. "E, hanım, artık üzülme. Şu ana kadar ömrümüz hasret ile geçirdik. Bana bak, uğurlu bir rüya gördüm. Anka kuşu gibi heybetli bir kuşu yakalamışım. Yer yüzündeki hayvanlar bu kuşun heybetimden çekiniyordu. Ona uzun ipek bağ taktım.

Bu talihe işarettir. Tanrım bize lütfedecek gibi" diye Cakıp, Tündüke bakarak Tanrıya sığındı. . "Ağzına yağ vereyim ihtiyar, dediğin olsun! Tanrım versin! Başına talih kuşu konacakmış" dedi. Çıyırdı, sevinip "Ben de uğurlu bir rüya gördüm. Elma yemiştim, içinden altmış kulaç ejderha ıslık çalarak çıkıp ata dönüşerek, uzandı." "Bunu başkalarına söyliyelim mi, ya da kimseye söylemeyelim mi" diye birbirine danışıp dururken, dışarıda yüksek sesle konuşan bir kadının sesi duyuldu. Kapıdan Mengdibay adlı çocuğun annesi, Kanımcan, yüksek sesle hakarete başladı. Avulda bunun gibi şirret kadın yoktu. "Y' Cakıp! Dünden beri senin atının peşinden giden çocuğumdan haber yok, ya al senin kölen olsun. A... sen bu evde çocuk bakacağına dünyayı umursamadan karının yanında eğlenip oturursun ha. Çocuğu olmayan insan çocuğun kıymetini bilmez tabiî.

Sizinki gibi Dünyanın bizim için anlamı yoktur, çocuk kıymetlidir, çocuğumu bul." Cakkıp Bay terbiyesiz kadınla muhatap olmadı ama, bu alayda da yanmadık yeri kalmadı. Huzuru kaçıp kapıya çıktı ve her tarafa adam gönderdi. Kendisi koyun çobanının bindiği kumral al renkli atla, Tuuçunak'ın ardından giden Mengdibay'ı aramak için Kara su nehri boyunca at sürdü. Cakıp, çaresiz büyük bir ümitsizlikle giderken bir adacıkta deminki kahrolası Mengdibay hiçbir şey olmamış gibi oturuyordu. Tuuçunak'ın üzerine Akparsın derisi örtülmüştü. Hiçbir şeyden korkmayan Mengdibay, Cakıp Bay'a akla gelmedik hadiseleri anlattı: Mengdibay, Tuuçunak'ı takibederek gelirken, kırdan çıkan kırk çocuk atı yakalamış eğleniyorlarmış.

Ormandan çıkıp saldıran parsı, gürzle öldürüp derisini Tuuçunak'ın üzerine örtmüşler ve biz Cakıp Bay'ın çocuklarıyız demişler. Hayrete düşen Cakıp, avula gelip çocuktan duyduklarını sadece hanımına anlattı. Ertesi gün Cakıp, hanımları, avuldaki büyükleri ve yakınları ile danışarak gece gördüğü rüyası lâyıkıyle büyük bir ziyafet vermeye hazırlandı. Cakıp ziyafete Altay'daki on iki kabile ile birlikte, Kırgız'ı, Kazak'ı, Noygut'u, Nogoy'u Türk soydaşlarını, bunlardan başka yine Kalmuk, ve Tırgoot Moğolları da alınmasınlar diye davet etti. Servete düşkün Cakıp bu kez cimrilik etmedi. Sevincinden, topladığını, biriktirdiğini tamamiyle harcadı. İki altın hazinesinin ağzını açtı. Sayısız atlarından dokuz kara kısrak, tulumluk altı malı ile doksan kara koyun, ak baş dişi deve, yedi inek kesti.

Cakıp'ın ziyafetine çağrılanlar, birilerinden haber alanlar koşarak geldiler. Ziyafeti Akbalta idare etti. Yetmiş Kırgız ailesi, iki gün misafir edildi. Cakıp Bay yağma gören Kırgız'a unuttuğu hayır duayı hatırlatmak için, at kestirdi. Aç halkı doyurdu, giydirip kuşattı. Eline para verdi, uzaktan gelenlere, çapan giydirdi, değerli misafirlere at hediye etti. Ziyafete gelenler Cakıp'ın bu cömertliği hakkında kendilerine göre yorum yaptılar. Bazıları ziyafetin Mengdibay sağ-salim bulunduğu için yapıldığını söylediler. Fakirler ve garipler ise "sahipsiz kalan malını Cakıp Bay koyacak yer bulamadığı için savuruyor" dediler. Kalmuklar, Moğollar basiretli halk olduğu için hemen şüphelendiler, kusur bularak "Kırgız'ın malı var ama devleti yok. Cakıp'ın bize yaltaklanması bize tabi olmasındandır" diye düşündüler. Cakıp Bay ise "Allah ü Te'l' bize rüyayı boşuna göstermemiştir, bu bir hayırlı işarettir, rüyam gerçek olur mu, yüreğimdeki buzları eritir mi" diye dua edip iyi dilekler diledi.

Cakıp Bay ziyafetten sonra Kıpçak, Noygut, Nogay ve Türk kabilelerinin liderlerini ve yakınlarını rüyayı yorumlamak için alıkoydu. Onları ziyafet obasına davet etti, onlara birer elbise giydirdi. Bilgiçlar, akıllılar, rehberler başlarını eğip, sarkmış uzun ak sakallarını sıvazlayıp, Cakıp'ın gördüğü rüyayı zevkle dinleyip oturdular. O zaman Cakıp şöyle dedi: "Halkım! Bir acayip rüya gördüm, rüyamda böyle bir iş gördüm. Ala dağ'da dolaşıyordum. Bir kuş yakaladım. Kuşun ötmesi çok değişikti. Kuyruğu ve başı parlıyordu, gagası çelik, ayağı hançer idi. Uçurduğum zaman göğün altını, kara yerin üstünü karıştırdı, gökteki kanatlılar, yerdeki ayaklılar ona karşı gelemediler, hiçbiri kurtulamadı. Halkın rüyamı yorunuz. Bunun tabiri nedir? Oturanların hiçbirinden ses çıkmazken, aksakallı, görmüş geçirmiş Bay Cigit, Cakıp'ın rüyasını iyiliğe yordu: "Ey Cakıpım, hanımının ve senin gördüğün rüya çok güzel rüyadır. Millete hayırlıdır. Başına talih kuşu konmuştur. Arzuladığın erkek çocuk dünyaya gelecektir.

O arslan gibi heybetli bir yiğit olacaktır, dünyaya hakim olacaktır. Başına devlet kuşu konacaktır. Rüyalarınız gerçek olsun! Niyetiniz makbul olsun! Tanrı yardımcınız olsun!" Dağılan halk Tanrıya sığınıp sevincinden hıçkıran Cakıp'a hayır dualar ettiler. Ziyafet yapıldı ve geçti. Ertesi gün, Cakıp'ın avulundakiler gökte insan vücuduna benzeyen bir soğuk kara bulutun yer yüzünü kapladığını gördüler. Kadın Şaman, bahşı ve gözü açıkların tarifine göre, bu kötü haberin işareti idi. Nihayet söylenenler doğru çıktı, kötülük avula çabucak geldi. Cakıp Bay'ın yaptığı ziyafetin haberi Kalmuk ve Hitay hanlarına çabuk ulaşmıştı. Bu haberi aldığında korkunç suratlı, ırmaklar dolusu kan akıtan Esen Han yerinde duramadı. Hitayların ve Kalmukların, Kırgızlarda ezile öcü, bitmez tükenmez intikamı vardı.

Esen Han "Kırgız hanları, bizim batı ve kuzey tarafa yaptığımız yağmaları hep engellediler. Birkaç defa ipek, kumaş, çay ve türlü eşyalarımızı, kervanlarımızı yağma ettiler. Bugün öldürsen, ertesi gün tekrar kalkan böyle inatçı halk görmedim." dedi. Esen Han sarayına durumu önceden sezer, acayip sihirleri bilen gözü açıklara kürek kemiğiyle fal açan falcılara, İlim-i Biçik (kalmukların mukaddes kitabı) okumuş sihirbazları çağırttırarak: "Kahrolası Kırgızlar nasıl bu kadar canlandılar? Bunların haberini, sırrını bana söyleyin" dedi. Bilgiçler, uzmanlar, k'hinler üç gün evden çıkmadılar. Sonunda Esen han'a diz çökerek şöyle dediler: "Esen Han Hazretleri, biz söylesek yanılırız, sizin gazabınıza uğrarız. Bunun doğru cevabı Çong-Beecin'deki Kara Han'ın sarayında açık asman (Gök) önündeki taş sandıkta özenle saklanan eski kutsal kitapta yazılıdır. Oraya adam gönderip öğrenelim!"Esen han buna inandı. Kardeşi Kara Han'a mektup yazıp mühürünü bastı. Kırgızlardan, Türklerden, Kazaklardan yağmaladıkları kumaşı, pars kürkünü, bir kutu altını hediye koydu. Bunlara dört beş k'hin de gönderdi.

Esen Han'ın dayandığı akrabaları idi. O zamanlar Kırk Hanlı Hitay padişahlığının ordug'hı, Kara Han, Alevke, Esen Han, Aziz Han adlı dört kardeş tarafından yönetilirdi. Onlar eski atalarından kalan küçüğün büyüğe, çocuğun babaya saygı göstermek gibi adetlerini bozmadan yaşatan, yurtta ünü yayılmış cesur Hanlar idi. Kara Han kırk hanlığın sarayını yönetirdi. Aziz Han, Esen Han, Alevke, Pekin'in Orta ve Çet-Beecin Hanları olarak atanıp obaları yönettiler. On bin kişilik orduya komutan olup kuzey ile batı taraftaki Hanlıkları padişaha tabi olan yurtların hanlarıydılar. Gönderilen k'hinler üç ayda geldiler.
Kutsal kitapta şöyle yazılmıştı: "Kuzeydeki Kırgızlardan Manas adında bir alp doğacaktır. Onun arkasında kara mavi yelesi, omuzu üzerinde tahta gibi kızıl beni olacaktır. Manas, Kalmuk ve Hitay'ı karıştıracaktır. Gök ile yerin güzelliği olan ulu şehir Pekin'i harap edecektir. Altı ay Han olacaktır. Hitay kahramanları tutsak olup ölecektir."Bunu öğrenen zalim Esen Han vurulmuş ayı gibi titredi. Kendini kaybetti, feryat etti ve kana susamış gibi bağırmaya başladı. "Vahşi Kırgızların hamile kadınların tümünü cezalandırın! Çocuklarını Köle edin Manas'ı bulup getirmezseniz hiçbirinizi canlı bırakmayacağım."Böyle müşkül durumda, altın karşılığında kiralanan casus Kalmuk rahibi, Cakıp Bay'a yedi gece yaya yürüyerek ulaştı. Bu haberi ona söyledi. Kırgızlar kaçamadılar.

Ertesi sabah Kalmuk askerleri boynuzlar çalarak Cakıp'ın avlunu çembere aldılar.Ne yapacağını şaşıran Cakıp Bay, Kalmuklara boyun eğerek, at kesip, kımızdan yaptığı içkileri ikram etti. Torbada biriktirdiği altınları hediye verdi. Çok göz yaşı döktü. İçlerindeki müzevir Hitay temsilcisinden korkan, Kalmuk askerleri, Cakıp Bay'ın sözünü dinlemeden Esen Han'ın emrini ilettiler. "Hamile kadın kalmasın!" Askerler kamların, kırgızların evlerini arayıp taradılar. Kalmuk askerleri yetmiş Kırgız ailesinin hamile kalan kadınlarını topladılar. Onlara hiç acımadan, kılıçlarıyla karınlarını yararak bebeklerini çekip çıkardılar, kemiklerini köpeklere verdiler. "Kırgızların tohumunu kurtaracağız. Esen Han'ın emri böyledir!".Askerler avuldaki sütten kesilmemiş bebeklerden, yaşı on yediye kadar olan çocukların hiçbirini bırakmadan at gibi dizip, adını sorarak saydılar. Manas adlı çocuğu bulamayınca kaçamayanları öldürüp kalanları dönüşü olmayan Pekin'e götürdüler. Han avlunu yağma ettiler.

Kırgızlarda doğan çocukların sayısını kontrol etmek için her beş aileye birer Kalmuk gözcü koydular. Kalmuk gözcüleri, çocuk buldukları ya da hamile kadın gördükleri evin üstüne siyah bağ bağlardı. Bu işaretlere dokunan adamın başı kesilirdi. Kırgızlar kara giyinip, kadınları kara sarık sardılar, köpekleri her yerde uludular. Ölmek isteyip de ölemeden, kendi canlarına kıyamadan acılar içinde kıvrandılar. Halkın inleyişinden ürkmüş kuşlar uçmadılar, ağaçlarda bülbüller ötmediler. Köpekler her yerde havlayıp durdular. Alevke'nin gönderdiği askerler, Kırgızlardan Manas adlı çocuğu bulamayınca her yeri cehenneme çevirerek onu başka Türklerde aradılar. Oralarda da bulamayınca Buhara'ya, Semerkant'a girdiler. Sonunda Semerkant'ta kamburu çıkmış, geniş omuzlu Car Manas adlı Çon Eşen'in çocuğunu bulup, gözlerini bağlayıp, ayaklarına demir bukağı takıp, sevinerek Pekin'e götürdüler. Kalmuk gözcülerin, kervanların ulaştırdığı habere göre Çon Eşen'in Manas adlı çocuğunu Hitay, kırk ip boyundaki büyük zindana koyup bir bel'dan kurtulduklarını düşünerek huzura kavuştular.Bu haberi öğrenen Cakıp, belini sıkıca bağladı.

O gün üzerinden çok geçmeden çocuk gülüşü ve ağlaması duyulmayan avulu bir araya toplayan Akbalta, halkın gönlünü avutup şöyle dedi. "Sonunda görecek günlerimiz iyi olur. Tanrım dileklerimizi verir. Başınızı kaldırın! Kara başı yalnız kendimiz koruruz! Yatarak ölmektense savaşarak ölelim! Her erkek düşmanın silahına baksın. Gizlice silah yapalım!". Taşa damga basan, demiri toprak gibi yoğuran Döğür Usta başta olmak üzere gözcülere sezdirmeden ormandan kömür hazırlayıp, dağdan demir kazdırıp, örtülü kara keçe evini ustahane (atölye) yaparak Davut ata mesleği diye pulat kılıç ve mızrak yaptılar. Her erkek için birer kılıç ve mızrak yapıldı.Akbalta, bunların çoğunu deriye sararak kuru toprağa gömdürüp üzerine işaret koydu. Bir yıl geçti. İki yıl geçti. Yorgun düşen Cakıp Bay, Akbalta'nın sözünü dinleyerek Kalmuk'a Tirgot'a altın ve hayvan verip otlağını yeniledi.

Cakıp, sonraki zamanlarda evvelkinden daha kuvvetlendi, yüzüne renk geldi, gönlü açıldı, hayvanlarının hesabını tutup hayatını daha düzenli hale getirdi. Cakıp'ın bunu canlanmasında bir sebep vardı. Tatlı Hanımı Çıyırdı, hamile kalalı üç aya olmuştu. Cakıp, bunu Hanımının yemek yememesi ve bulantısının şiddetlenmesinden öğrendi. Çıyırdı, Kırgız'ın da, Kalmukların da, Hitayların da yemeklerini istemediği için sabahtan akşama kadar üzülüp ağlayarak, istediği şeyin arslan yüreği olduğunu söyledi. Kırgızlarda arslan avlayacak avcı kalmamıştı. Akbalta'nın tavsiyesiyle Kalmuk, Tırgot, Kazak, Türk kabilelerine adam gönderip şehirlerini aradılar, taradılar. Sonunda Kangay'ın kara avcısı, arslan avlamış diye bir haber duydular. Çıyırdı at bakıcısına para ve altın vererek arslan yüreğini aldırıp getirtti. Bıldırcın gibi büzüler Çıyırdı Hanım, arslanın yüreğiyle ciğerini birlikte kazanda hafifçe kaynatıp çorbasıyla beraber tamamen yedi."Bayım, şimdi bana can geldi!" dedi.

Çıyırdı yedi gün yedi gece terleyerek hiçbir şey yemeden rahat uyudu. Dokuz ay geçti. Çıyırdı'nın karnı büyüyüp doğum günü yaklaştı. "Kalmuk rahibi askerbaşıyla geliyor!" şeklindeki haber Kırgızlara ulaştı. Cakıp bay kendini kaybetti; sanki uyuşmuş gibi şuursuz dolanıp ne yapacağını şaşırdı. Akıllı Akbalta ormanda bir kulübe yaptırıp yedi delikanlıyı korumakla görevlendirip Çıyırdı'yı her yanından örtüp gizledi: Askerbaşı avulu toplayıp emiri okudu: "Yer yüzündeki güneş gören halkların hükümdarı olan Çin Maçin Hanı Esen Han'ın doğum günü için Kırgızlar değerli hediyeler hazırlasınlar!" Kırgızlar "Doymayan kafirlere ses çıkarmadan hediyesini verelim de bir an önce defolsunlar. Çocuk görmek üzereyiz. O çocuğa gelecek bel' askerlerle beraber gitsin" dediler. Kırgızlar bu kez karşılık göstermeden güle oynaya altın ve gümüş toplayıp süsledikleri ata güzel kızı bindirdiler. Heybeyi altın mücevher ile doldurdular, hayvanları dokuzar dokuzar sürüp çıkardılar.Askerbaşı sarayına döndü.Kırgızlar, Çıyırdı'yı sakladıkları için çok sevindiler. Beklenen gün de yaklaştı.

Çıyırdı'nın doğum anı geldi. Hanımın sancısı başladı. Sancı başladığında Cakıp'ın evine bahşılar ve kadın şamanlar toplandılar. Tünek'i dayamak için altın sırık diktiler. Kadınlar telaşlanıp beyaz evde (Akotağda) gürültü kopardılar. Cakıp efsun okuyup, akbozdan kısrak, baykuş başlı koyun, ay boynuzlu inek, enenmiş deve kurban kesti. Avulda Çıyırdı'nın şiddetle bağırmaları, çığlık atışları yedi gün sekiz gece kesilmedi."Şefkatli kayıp kuş (dağlı geviş getiren hayvanların hamisi), Umay Ana, kuş ana, şefkatini esirgeme, yardım et!" kadın şamanlar bahşılar sıçrayıp, davul çalıp Umay Ana'yı yardıma çağırdılar. Ateş Ana'ya sığınıp ateş yaktılar, süt ve yağ saçarak, ardıç ağacı yaktılar.Yetmiş Kırgız ailesinin erkekleri Çıyırdı'nın doğum sancıları geçirmekte olduğunu öğrenince sevinip Cakıp Bay'ın evine gittiler, yavaşça gelip olup bitenleri dikkatlice seyrettiler. Tanrım bize ne verecek, görelim diye küçükten büyüğe herkes dağa taşa sığındı.Dokuzuncu gece Çıyırdı'nın sancısı bitti diye kadınlar heyacanla bağırıştılar."Cakıp Bay, Hanımın şimdi doğuracak" sözünü işitince Cakıp yüksek sesle ağlayıp, çocuğun sesini duyduğumda kalbim parçalanmasın, gene alay etmesin, avulda duymayayım diye tepelere gitti.Cakıp Bay, Hanımı erkek çocuk doğurursa muştuluk vermek için kerme (atları bağlamak için iki çadır arasına gerilen urgan) ye kırk kara boz at yavrusu (dört yaşına basan at) bağlattı. Böylesini hiçbir insan görmemişti. İnsanlar sevinerek göğe baktılar, etraf sesiz ve sakindi, hayat adet' durmuştu, kanatlı kuşlar uçmadılar, akan sular akmadılar. Avuldaki köpekler havlamadılar, otların başı sallanmadı. Bu bir iyilik işaretiydi. Bu çocuktan, kimse ürkmedi, korkmadı. Hepsi merak ettikleri sırrın açıklanmasına beklediler.

Hepsi kulaklarını kabarttılar. Altay'ı sarstı "Baa" diye ağlayan çocuğun sesi, kara yer sallandı. Alemi sarsan bir gök gürültüsü duyuldu. Ak Otağ'a kut düştü. Gökkuşağı gibi, eğilen parlak bir ışık Cakıp'ın avulunun üzerini kapladı. Şimdi dağ başında Kayberen (dağlı geviş getiren hayvanların hamisi) böğürdü, bahçedeki kuşlar öttü, yerdeki yılanlar ıslık çalıp, avuldaki köpekler havlamaya, atlar kişnemeye başladılar.Bebek iki elinde kan pıhtısı olduğu halde doğdu, bebeğin on beş yaşındaki çocuk kadar ağırlığı vardı. Çırpınışları otuz yaşındaki insanın kuvveti kadardı. Bebeğin iki omuzunda kara yele görüldü. Ağzına yiyecek verildiğinde üç tulum yağı bir defeda yedi. Soylu kadın Çıyırdı bebeğe memesini verdiği zaman memesinden önce süt sonra kan çıktı, Hanım buna dayanamadı.

Yetmiş Kırgız ailesinin mutlu günleri gelmişti, nice aylardan, nice yıllardan beri çocuk ağlamasını işitmeyen Kırgızlar çok sevindiler.Avulun erkekleri o anda çocuğun babası olan Cakıp'ı hatırladılar. Ona bu haberi ulaştırıp hediye almak için kermedeki kırk at yavrusuna binerek her tarafı aradılar. At bulamayanlar da çoktu, kimisi yaya, kimisi atlı gitti. Avulda erkekler yalnız Akbalta tedirgin bir halde evinde kalmıştı. Sulayka bunu görüp saşırdı, "İhtiyar müjdeden boş kalma, koşan almaz, nasibi olan alır. Cakıp'ın sevincini paylaş" diye yalvardıktan sonra yola koyuldu. Akbalta, Kökçolok atını döverek avdan kalan köpek gibi seğirtti. Cakıp Bay dağ eteğindeki gök çukurun yüzünde, ırmak kenarında, kanatlı at veya gök kır tay gibi, kara yeleli kula kısrağa yürümeyi öğretmek için tek başına uğraşıyordu.

O zavallı Cakıp'ın Akbalta'nın getirdiği sevinçli haber ile bütün vücudu titreyip bayıldı. Sonra ayılıp şükrederek avula geldiler. Akbalta, Cakıp'a ulaştırdığı sevinçli haberin karşılığında dokuz hayvan aldı.Cakıp Bay, hiç şaşırmadan boz evine Çıyırdı'yı kutlamaya sakinci girdi."Var ol Hanım! Evladının beşik bağı sıkı olsun! Beşik bağı kutlu olsun! Çocuğunu tanrı korusun!" "Var ol bayım, dediğin olsun!" diyerek rahatlayan Çıyırdı, beyaz memelerini uzatıp, beyaz gerdanını çıkarıp ihtiyar kocasına çocuğunu uzattı.

Cakıp, bağırarak ağlayan bebeğin göbeğini kokladı. "İhtiyarlıkta sahip olduğum oğlan bu mudur" diye bebeği Tünek'e yaklaştırıp dikkatlice baktı. Tanrının verdiği bu çocuk ağırbaşlı, arslan boyunlu, gözü açık, kaşları çatık, sert, kaplan gibi heybetli, kuvvet fışkıran bir oğlan idi. Cakıp, çocuğun arkasında kara mavi yeleyi gördü. İki omuzunda koruyucu melek kükreyip duruyordu.Mutsuz Çıyırdı "İşte sen, vücudumun bir parçası olan gözbebeğim, seni dokuz ay, dokuz gün karnımda taşıyıp, bin bir zorlukla doğurdum. Artık ak sütümün hakkını verirsin" diye içinden üzülerek Umay Ana'ya derdini anlattı. Çıyırdı, çocuğu doğururken gözüne görünen bir ikaz işareti hakkında Cakıp'a da, yakınlarına da bir şey söylemedi. Bu annenin kalbinde bir sır olarak kaldı. Bir ak sakallı derviş, tünekten inerek "Oğlunun adı Evliya'dır. Büyüdükten sonra savaşçı bahadır olacaktır.

Bir çelik ok tahsis ettim, onu çocuğuna emdir. Asıl lazım olanını yakasına tak. On ikiye girdiğinde bir ustaya yay yaptıracaksın. Olgunlaştığında altı yiğide verilmesi için gökten altı kılıç inecektir" dedi. İhtiyar evliya çocuğun alnını üç kez sıvazlayarak oku verdikten sonra gözden kayboldu. Çıyırdı dervişin söylediklerini kimseye anlatmadı. Çelik oku çocuğa emdirdi, gömleğinin yakasına ipek iple dikip taktı. Cakıp: "Rüyada gördüğüm oldu. Allah'ım çocuğumun bahtını ver, ömrünü ziyade eyle, düşmandan intikamımı alsın, kaybettiklerimi bulsun" diye dilekte bulundu. Kederli halk ise: "Zorluklarla pençeleşirken hepimiz bir çocuk istedik. Dileğimizi makbul gördün, şu çocuğumuz dünyaya kement atan oğul olsun, ızdıraplarımızı gidersin, başımızı kurtarsın! Ayaklar altında kalan bayrağımızı kaldırsın, kılıcımızı keskin eylesin! Kaybettiğimiz toprakları geri alsın! Yolu, kolu, gözü açık olsun," diye hep birlikte Tanrı'ya yalvardı.

Kırgızların ahı herhalde Tanrı'ya ulaşmıştır, ya da Tanrı bu zavallı halka acımıştır, yahut da Kırgızların bedduası tutmuştur, belki de Tanrı kahretmiştir ki , son zamanlarda Kalmuk ve Çinliler'in Kırgız, Kazak ve Türk kabilelerine yaptığı baskı hafifledi. Çon Beecin'deki Hanlar arasında iç çekişmeler, Kırk Han'ın hakimiyet ve dünyalık kapma kavgası sebebiyle, göçmen halka baskı yapacak ve zulüm edecek hali kalmamıştı. Halk arasındaki Kalmuk serdarları casus ve muhabirleri yer yer eriyen kar gibi gizlice kaybolmaya başladılar.Bunun farkına varan Cakıp, avulun ileri gelenlerini, yakınlarını toplayıp danıştı. "İhtiyarlığımda oğul sahibi oldum, hayvanlarım yok olmadı.

Otlar yetiştiğinde, hayvanlar doyduğunda, Uç-Aral'da bir ziyafet vereceğim" dedi. Yurdun ileri gelenleri Cakıp'a katıldılar. Kalmuk, Tırgot, Çinliler'den sır saklayıp, Cakıp'ın, on iki direkli, ak şanlı üç kardeşini bulsa da onları çağırıp köşeye oturtsa, sevincini onlarla paylaşsa, ziyafetin tadını çıkarsa. Ama onlardan şu ana kadar hiç bir haber alamadı. Bunu düşündükçe yüreği sızlıyordu. Oruz'u Opal'da, Bay'ı Kaşgar'da, Usön'ü Tibet'te biliyordu. Cakıp her şeyden evvel, Kazak'a Noygut'a, Katagan'a, Türk kabilelerine, Alçın'a, Uyşun'a, Nayman'a, Kıpçak'a, Abak'a, Tarak'a, Argın'a dört beş ay önce çocuğunun düğününe davet etmek için haber gönderdi.Uzun zamandır ziyafeti özleyen kırgızlar yurdu yenilediler, evlerini düzeltip kurdular. Kadınlar süslenip, kara başörtüsü yerine beyaz sarık ve beyaz başörtüsü kullandılar. Kızlar saçlarını çeşitli şekilde örüp, baykuş tüyleriyle süslenen kalpaklarını giydiler. Erkekler kesmek için hayvan hazırladılar, ocak yaptılar, odun hazırladılar, yarış atı hazırladılar, misafirleri ağırlama işini görüştüler.Cakıp Bay, bir gün Ala-Dağdaki Nogoyun evine benzeterek, Altay'da altı direkli bir otağ kurup süsledi. Ardıç dumanıyla evi tütsüledi, davul çaldırıp bahşıya evdeki belayı kovdurdu, kıllı mızrağa kızıl tuğ takıp tünekten çıkardı. Akbalta, önce Cakıp'ın fikrini beğenmemişti, sonra halkın ziyafete hasret kaldığını görüp zavallıların "gönlü neşelensin, başları bir araya gelsin" diye kabul etti ve ziyafet işlerini üzerine aldı.

O yüzden, o ne uyuyabildi, ne de rahat soluk alabildi. Hep koşturup durdu. Ziyafet yedi gün sürdü. "Cakıp'ın çocuğunun ziyafeti bizim de ziyafetimiz, şimdi hizmetini etmiyelim de ne zaman edelim" diyerek Argın'ı, Kalmuk'u, Nogoy'u, Kıpçak'ı hep beraber misafirleri ağırladılar. Oyun, güreş, mızrak müsabakası, at yarışı düzenlendi.Cakıp'ın ziyafeti Altay'da çabuk duyuldu. Kalmuk Tırgot, Çinliler ve Moğollar "Bu Kırgız Ak Otağ kurduğu için mi böyle şımarıyor? Onun bizim bilmediğimiz bir çocuğu var. Alevke'ye söyleyelim" diyerek kötü niyetle avullarına döndüler. Cakıp, her kabilenin başta gelenlerini, yakınlarını, bilgili aksakalları, özellikle ziyafet sonrasında alıkoyup, her birine elbise giydirdi.

Aksakalları özellikle ziyafet sonrasına alıkoyup her birine elbise giydirdi, çocuğunu sağ eteğine koyarak, Hanımını peşine takıp ortaya çıktı."Sevgili kardeşlerim! Tanrımın verdiği oğluma ad veriniz." Cakıp diz üzerine oturup dileği için dua etti. Çocuktan çıkan ışığa bakıp ona layık bir ad bulamayan halk şaşırıp kaldı. Ah, Tanrım! Tam bu sırada beyaz çadıra yırtık deri elbise giyen, elinde beyaz 's' tutan, beline çakmak taşı bağlayan, ayağına çarık saran bembeyaz sakallı, ak külahlı derviş birden içeri girdi. "Millet" dedi yüzü ışıldayan derviş, şaşkın oturanlara bakarak, "müsaade ederseniz nur yüzlü çocuğun adını ben vereyim."Onlar da; "Olsun! Ağzından çıkan kutlu olsun, çocuğun adını sen ver ihtiyar" dediler. "Söylemek benden, söz Tanrı'dan. Çocuğun adı Manas olsun! Ulu adına layık bahadır olsun! Belal'rdan uzak dursun" dedi gözlerinde ateşi olan evliya derviş elindeki 's'sını çocuğun üzerine silkerek "Manas ok geçirmeyen kürklü ol ! Ok yetişemeyen atlı ol! Sana dokunanları kılıçtan geçir, karşına düşman çıkarsa belini büküp öcünü al! Seninle tutuşan yenemesin, sana dokunana aman verme! Yalnız başına bozkurt ol, kırk kişiye bedel ol! Adını şimdilik sakla." dedi.

Oradakiler "Dediğin olsun. Tanrım versin!" diye uğultuyla güney ışığının girdiği tüneke bakarak Gök Tanrı'yı sığındılar.Çıyırdı Hanım, çocuğuna ad veren adama elindeki ipek kumaşla altını vereyim diye düşünürken beyaz sakallı derviş bir anda gözden kayboluverdi. Onu dışarda olanlar da görmemişlerdi. Manas Manas olunca, adı sanı duyulunca, yurtta ona muhatap çıkmadı. Küçücük Manas, bağırınca dağdaki kayberen ürkerdi, ormandaki kaplanlar kaçardı. Manas bebekliğinde ağlamayı bilmiyordu, yaramazlık yapardı, istese obanın ocağındaki ateşten yalın ayak geçerdi. İçinden geçilmez çam ormanında tek başına dolaşırdı. Ev kadar taşları dağdan yuvarlardı. Onbeş yaşındaki çocuğun elini sıkıp ağlatıyordu.Çocukcağız üç yaşına geldiğinde Çong Cindi diye biliniyordu. Delikanlılarla eşit oldu, devenin kuyruk sokumu kemiğini tek eliyle birleştirir, Gök öküzün boynuzunu kırardı.

Onunla görüşmeye kimse çıkamazdı. Çong Cindi henüz dört yaşına geldiğinde sık sık dövüşmeye başladı. Kara ağacı yerden köküyle beraber kopardı. Canıyla yarışıp, gücüyle kapıştı, suya bassa dalmadı, ateşe bassa yanmadı. Arslan gibi heybetli oldu, belalı Cindi diye adlandırıldı. Çong Cindi beş yaşına geldiği zaman, henüz küçükken marifetini millete gösterdi, öküz kadar taşları kaldırdı, yılanın başını ısırdı, bir tulum kımızı bir seferde içti. Genç Manas altı yaşına geldiğinde uzun boylu delikanlı oldu, yiğitlerle denk oldu.

Çong Cindi adını bıraktı, kendi adıyla çağrılmasını istedi.Manas, yedi yaşında kırıp dökmeye başladı. Can dostları ondan bezerek kaçtılar. Deliliği arttı, bir kuzunun eti ile doymada, onunla güreşecek yiğit kalmadı. Manas sekiz yaşına girip erkeklik çağına erince, her gün kırlarda dolaştı. Ev yüzünü görmedi, kervan yolunda gelip geçen tüccar ve kervancıları soyup malını mülkünü çocuklara dağıttı. Avuldakiler "Cakıp Bay'ın bir tanesi laf dinlemez şımarık" diye dedikodu yaptığı halde hiç kimse karşısına çıkamazdı. Bir keresinde Manas, avuldan kırk çocuğu toplayıp, geniş Altay'ın tepeli alanlarında karargâh kurup eğlence düzenledi. Eğlence kıvamına geldiğinde yukarıdaki dağ tepesinde Kalmuk, Tırgot, Moğol'un kudurmuş seksen çocuğu sallana sallana gelip avulun çocuklarına büyüklük tasladı."Serseri Kırgızların çocukları eğlence düzenlemişler. Onlara eğlenmeyi gösterelim! Esen Han atamız bunların derisini yüzüp gözünü oyacak! Diye şımardılar. Onlar birine "Erkek isen yap" dedi. Manas. Kalmuk'un, Moğol'un , genç çocukları savaş parolasını söyleyip Kırgızları her yandan kuşattılar, bağırıp çağırarak, kavga çıkardılar. Kaçan Kırgız çocuklarını küçük büyük demeden ölesiye dövdüler, epeydir bir kenarda duran Manas artık "yeter" diye araya girdi. "Bu hakeme bak, kötü Kırgız!" diye Kalmuk çocuklarının başı Manas'a değnekle vurdu.

Manas dayak yedikten sonra yerinde duramadı. Yerdeki değneği alıp Kalmuk'lara öyle bir hareket yaptı ki, değneğin dokunduğu on iki çocuk öldü. Manas'ın heybetini gören Kalmuk çocukları köşe bucak kaçmaya başladılar. Kırgız diye savaş parolasını söyleyen kırk çocuk Kalmukları kovaladılar. Manas, Kalmuklara yetişip tam onların cezasını vermek üzereyken karşısında Cakıp Bay Peyda oldu. "Hey yaramaz!" diye Cakıp, Manas'a bağırdı, "Kalmuklara bunu nasıl ödeyebilirim! Başımızı yiyeceksin bu hareketinle, dur!" dedi. Manas kırk çocuğu peşine takarak hiçbir şey olmamış gibi avula geldi.

Ertesi gün Kalmuklara dokuzarlı gruplar halinde hayvan götüren Akbalta şöyle dedi:"Avulumuzdaki Çong Cindi denen çocuk kavga çıkarmış, onu cezasını biz verelim, ayağına geldik, çocukların işi yüzünden birbirimize düşman olmayalım" diyerek Kalmukların ayağına kapandı. Onun malını mülkünü alan, içkisini içen Kalmuklar şöyle dediler:"Kırgızlar, sizin af dilemelerinize alıştık artık.Çong Cindi'nize sahip çıkın!" "Tamam" dedi sırrı içinde saklayan Akbalta. O olaydan beri Cakıp oğlundan kaygılanıyordu. Cakıp sonunda Hanımına danışarak Manas'ı Oşpur'a bir an önce vermek istedi. "Çocuğu uşak mı yapacak, Hanzade mi yapacak, budala mı yapacak kendisi bilsin. Onun eline verelim, hem Kalmukların gözünden uzak dursun" diye atına binerek yola koyuldu.

Cakıp'ın bildiği kadarıyla Oşpur çobanların başı Tengir Bay'a tabi olan, töreleri iyi bilen, sözü bir özü bir insandı. Oşpur, gençliğinde dünyadan bıktığı için halkına geç katılmıştı. O dağın tepesinde düşüncelere dalmış bir halde akşama kadar otururdu. Gece boyu uyumasa bile gündüz yine halinden hiç bir şey eksilmiyordu. Kolay kolay sırrını söylemezdi. Birçok dili biliyordu, Kara kuş gibi ihtiyar gözükmesine rağmen tekmeyle taş yaran, eliyle herşeyi kırabilen kişiydi. Yedi gecede Kalmuk ve Çin'e yaya olarak gidip gelirdi. Oşpur, dağdan seyrek olarak inerdi. Ömrünün büyük bir bölümünü ak karlı, mavi buzlu yükseklerde kuzuların otladığı, kayberenlerin yayıldığı yerlerde, koyunlar arasında geçirirdi. "Oşpur Bay nerdesin?" dedi Cakıp yüksek sesle, "Sana bir kul getirdim.""Buradayım Cakıp Bay." Oşpur Ak çadırından çıktı, "A, oğulunuzu ağılıma alıp gelmişsiniz..." Oşpur, Manas'a dikkatlice bakarak ona bir sarı keçi yavrusunu kurban kesti. "Oşpurcuğum, sen çok şey bilirsin, söylemesem de bunu farkedebiliyorum.Bunu adam et. Seni Tanrı'ya, oğlumu sana emanet ediyorum." Çoban başı, Bay'ın sözünü dinledikten sonra cesaret bularak:"Bayım, peki. Avuldaki Çege Bay ile oynasın!""Oğlumun gözünün yaşına bakma!" Vur, döv! Yattığı yer kara kulübe olsun, önü taar (kaba yünlü kumaş), keçe olsun! Şımartma" diyerek Cakıp evine döndü. Manas Oşpur'un yanında kaldı.

Ertesi günü kara kulübede horlayıp uyumakta olan Manas'ı Oşpur tan atmadan uyandırdı."Hey, Manas! Sen buraya uyumaya gelmedin. Çobansın. Dediğimi yapacaksın, kalk! Normalde öğlene kadar uyuyan uykusever Manas bugün hiç ses çıkarmadan gözünü açtı. "Söyle bana, nasıl insan olmak istersin?" dedi Oşpur onu sorguya çekerek."Bahadır olmak istiyorum" dedi Manas rahatça."Peki. Bahadır olunca ne yapacaksın? "Bahadır olursam düşmanlarımı param parça edeceğim." "Öyle mi! Niçin düşmanlarını öldüreceksin?" Manas buna cevap veremedi. "Halkımı yağmalayıp soyduğu, öldürdüğü için desene" dedi Oşpur "Kan dökerek mi bahadır olacaksın?" "Bilmiyorum". "Şimdi sözümü dinlersen bahadır olacaksın" dedi Oşpur. Manas çobana "evet" işareti yaparak başını salladı.

Oşpur, Manas'ı büyük nehirin aktığı geniş dereye götürdü. "Şimdi buradan öteki kıyıya geçeceğiz, yol bu" dedi Oşpur. "At ile geçemez miyiz?" dedi Manas. "Bahadırlar pek çok zorlukları yaşarlar. Bahadır olmak istersen yaya geç" dedi, Oşpur, Manas'a bakıp. Gerçekten Manas nehire elbiseleriyle girdi. Beş adım gittikten sonra Manas bir taşa takılıp kayarak düştü. Suda sürüklenmeye başladı, suda boğulmak üzereydi, iki gözü Oşpur'da idi.

Oşpur, suda akıp gitmekte olan Manas'ı takibederek, şaşmadan nehir kıyısı boyunca gelmekte idi. Manas çaresizdi, nehir onu almış götürüyordu. Nehirin kıvrımına geldiğinde, Manas'ın gücü kalmamıştı. Oşpur, kıyıdan elini uzatıp onu nehirden çıkardı."Bahadır olmak kolaymıymış" dedi Oşpur gülümseyerek. "Bahadır savaşta dövüşür, düşmanla savaşır. Suda akmaz" dedi Manas kızgın halde. "Suda dövüşmek, yaya olarak nehir geçmek her an bahadırların başına gelebilir" dedi Oşpur. "Uykudan kalkıp, bir anda kara gücünle olman lazım." Oşpur, Manas'ı öteki kıyıya geçirip taşlı dereyi gösterdi. "Bu deredeki taşları iki günde bir yere toplayacaksın." Manas daha da sinirlendi."Onunla sur mu yapacağız?" dedi Manas tersleyerek." Hayır. Senin gücünü deneyeceğiz" dedi Oşpur. "Bunları topladıktan sonra eve gidebilirsin." Oşpur atına binip Manas'ı derede bırakarak gitti. Manas, burada iki gece kaldı, bin bir zorlukla ev kadar taşları bir yere topladı. Üçüncü gün Oşpur geldi, toplanan taşları görüp Manas'ın omuzunu tuttu. "Şimdi, senin gelecekte bahadır olacağın belli oldu, Manas". Oşpur o zamandan beri Manas'ı rahat bırakmadı.

Onu yayladaki Süt-köl denen suyu çok soğuk olan derin göle; etrafında Kamçatka ördeklerinin bulunduğu yere götürdü. Beline ip bağlayıp suya daldırdı. Böylece Manas yüzmeyi öğrendi. Bu Oşpur'un eziyetlerinin başlangıcı idi. Ne olursa olsun, Oşpur'un eziyetleri, Manas'ın hoşuna gidiyordu. Dikkatlice canla başla Oşpur'un söylediklerini, itiraz etmeden hemen yerine getiriyordu. Bahadır olmanın kolay olmadığını artık anlamıştı Manas. Bir ayda Manas yayın nasıl yapılacağını, nasıl çekileceğini öğrendi. İki ay sonra dayanıklı mızrak yapmanın sırrını öğrendi. Üç ayda kılıç yapmayı ve kullanmayı öğrendi. Dört ayda erkek yarışları (at üzerinde yapılan bir birini eyerden düşürme yarışı) na alıştı. Beş ayda Oşpur ile tutuştu, kara gücü geldiğinde Manas onu bir eliyle kaldırdı, bunu fırsat bilen Oşpur ayak çalmak suretiyle çocuğu yere serdi.

Oşpurun bilmediği şey yoktu. Tibet ve Çin'den öğrenip geldiği sırrı, ineğin derisini asıp eliyle saplayarak delmeyi, bir değnekte otuz kişiyle tutuşmayı, tekme atmayı Manas'a öğretti.Altı ay sonra o etine dolgun çocuk zayıflamıştı, boyu uzayıp yaramazlığı kalmamıştı. Vücudu kuvvetlenmiş boz bir oğlan olmuştu. Ondan sonra Oşpur, Manas'a güvenerek onu Çege Bay'la beraber koyun gütmeye gönderdi."Üzerine Kalmuk'un taşına tak!" dedi Oşpur, "Yoksa Kalmuklar senin ayaklarını ve kollarını keser." "Oşpur Ağa! Kalmuk'un taşına takıp yaşamaktansa ölürüm daha iyi" Manas buna gücenerek beyaz kalpağını, üstüne kementay (keçeden üst giyim=çapan) giydi ve yanına kılıcını aldı. Manas on yaşına geldiğinde tırmanmak için dağ, savaşmak için düşman bulamadı.

O dağdaki çobanlardan kırk çocuk bulup almak istedi. Bir sıcak yaz gününde, Manas ile Çege Bay dağa koyunları otlatmaya çıkmışlardı.Tam karşıdaki kaya taşında bir kurt, koyunları arasında aksak beyaz kuzuyu yakalayıp güpegündüz parçaladı. Bunu gören Çege Bay'ın ödü koptu; bağırmak için sesi dahi çıkmadı, ardıç ağacına çıkarak saklandı. "Hey, bu hangi köpek" dedi Manas."Köpek değil, kurt" dedi yaşça büyük olan Çege Bay. "Bizi de yiyecek. Saklan buraya.""Kurtsa ne varmış. Bunun ciğerini söküp alacağım" diye on yaşındaki Manas kurda saldırdı. Kuyruğundan yakalayacaktı ama yetişemedi. Kurt kaçıp gitmekte idi. Manas akan kanı izinden onu takibetti. Kurt kayanın önündeki kara mağaraya girip saklandı. Manas da onun izinde mağaraya girdi.

Manas mağaraya girince gördüklerine inanamadı, köşede iri yarı, şık elbise giyen kırk kişi sırayla oturmuştu. Kanatlı atları vardı; gönülleri açık, yüzleri nurluydu. Onların yanında Oşpur'un aksak kuzusu meleyip duruyordu. Büyüklerden çekinen Manas onlara selam verdi: "Ağalar, Kuzuyu kapan kurdu gördünüz mü?" dedi. "Gördük" dediler. Oturanlar birbirlerine bakarak gülümsediler. "O kurt işte biziz. Biz kırklarız." Manas'ın onlara pek inanmadığını gören kırklardan biri bir anda kurt şekline girdi. Manas da böylece inandı. "Biz kırklar senin yoldaşlarınız" dedi oturanların büyüğü, "Ne zaman zorda kalırsan biz hemen yardımına koşarız. Sana söz." Kırklar Manas ile göğüslerini birbirine değdirerek sözleştiler. O esnada mağaraya Çeğe Bay girdi."Onun adı ne?" Kırkların büyüğü. "Kadoo Bay'ın oğlu Çeğe Bay, çobanımız.""Bu çocuk sonra sana can yoldaş olacaktır, adı Kütübi olsun" dediler ve kırklar gözden kayboldular.Manas ile Çeğe Bay geri dönüp koyun kuzularını saydılar, eksik çıkmadı. Manas bu gördüklerini iyiliğe yordu.

Deminki beyaz kuzuyu Çeğe Bay'la kesip kızartarak yediler. Gündüz dağdaki koyunlara saldıran kurtları gören çobanlar, akşam üstü deredeki koyunlarını sayıp kontrol ettiler. Ağıldaki koyunların ve otlaktaki atların hiçbiri eksilmemişti. Oşpur'un koyunlarına da bir şey olmamıştı. Ağılda deminki aksak ak kuzu da vardı.Oşpur, koyunlarını güderek tepe boyunca gelirken deredeki çukurda Manas başta olmak üzere kırk çocuğun eğlenmekte olduğunu gördü. Çocukların eğlenmesini seyretmek için attan inerek bir söğüdün altında oturdu.Çocuklar artık büyümüşlerdi. Onlar durmadan ordo (Hanı karargahını ele geçirmek için savaşı temsil eder) oyunu oynuyorlardı. Sonra kazandaki etleri alıp yediler. Çocukların arasında Manas Opol dağı gibi gözüküyordu, o bu görünüşüyle diğerlerinden farklı idi. "Bahadıra itaat edelim!" Kırk çocuk Manas'ın etrafında dönerek ona saygı gösterdi. Manas bununla yetinmeyerek, adetlerde olduğu gibi somurtkan davrandı.

Çocukların kendisine beğim demelerini sağladı. Eti yedikten sonra Manas söğüdün gölgesinde uykuya daldı. Bir zaman sonra üst taraftan Kara Malmuk'un seyisi Kancarkol, yolundan şaşmış köpek gibi bastırıp geliyordu. Bu kafirin işini Oşpur biliyordu. Bu adam Kalmuk ve Çin'de, Sibirya parsı gibi emir dinleyen, insanın başını eliyle kesebilen, elini göğüse saplasa hançer gibi giren, bu yüzden Kancarkol diye adlandırılan bel'lı biriydi. Oşpur, içinden fırsat bulsam da Kancarkol ile yerde teketek dövüşsem diye düşünüyordu.Kancarkol, yol boyundaki çocukları görünce köpek gibi fırlayıp gelerek kamçısıyla onları kamçılamaya başladı. Çocuklar Tarançı gibi sağa sola dağıldılar, bazılar korktu. At üzerinde dövüşemeyen Kalmuk attan inip kuşattığı çocuklardan dördünü eliyle vurarak öldürdü.

Sonra onları toplayıp üzerlerine oturdu.Manas, çocukların gürültüsünden uyandı. O Kancarkol'a doğru heybetle, arslan gibi kükreyerek geldi. Onun gücünü farkeden Kancarkol da önceden tedbirini aldı. Oşpur; "Ne yazık ki, Manas belki o tecrübeli kafire yenik düşebilir, keşke onun yerine ben olsam! Kancarkol, Manas'ı parçalarsa, Cakıp'a ne söyleyeceğim." diye düşündü. Manas ile Kancarkol meydanda dönerek birbirini korkutmaya çalıştılar. Bir ara, Kancarkol eliyle Manas'a göz açıp kapayıncaya kadar vurmak istedi. Yiğit Manas, kendini bir yana attığından, Kalmuk'ın eli söğüde saplanmıştı. Bir anda Manas ayağıyla onun böbreğine vurup, kaldırdı ve kucaklayarak yere fırlattı. Kancarkol yere serildi.Oşpur, Manas'tan emin olarak, çocuk, göreceğini görmüş, öğreneceğini öğrenmiş, olgunlaşmıştır, sağ salimken Cakıp'ın eline teslim edeyim diye yola koyuldu. Oşpur'u gören Çıyırdı, sevincinden bağırdı. Heyacandan Oşpur'a verebilecek hediye, giydirebilecek elbise bulamadı. "Sana kurban olayım Oşpurcuğum! Manas kuzum amam mı? İki yıldır onu görmedim.

On çocuğu varmış gibi ihtiyar onu görmeye gitmedi. Manas adından Kalmukların, Çinlilerin haberi var mı? Almak istersen işte hayvan! Para istiyorsan onu da senden esirgemem. Beslediğim oğul adam olacak mı?"Sözde hasis, derin düşünceli olan Oşpur şöyle dedi:"Oğlumuz amandır, kimseye yenilmez, güreşte, kimseye boyun eğmez biri oldu, kıvamına geldi. Söyleyeceğimi söyledim, vereceğimi verdim. Artık Kalmuklardan, Çinlilerden korkmaz oldu. Çocuğa ihtiyacınız varsa alabilirsiniz." Ertesi gün Cakıp Bay, Manas'ı alıp gelmek için Oşpur'la beraber gitti. Cakıp oğlunun olgunlaştığını görüp sevindi. "Ya kurban olayım kuzum, beri gel, konuşalım. İhtiyar Kalmuk'u dövmüşsün. Çakmağıyla bıçağını almışsın. Şimdi Kalmuklar bize felaket yağdırmaz mı? Başınıza bel' olmayacaklar mı? Diye Cakıp ağladı."Ben onu ganimet aldım. Ganimeti vermeyeceğim." dedi. Manas dudaklarını bükerek. "Ey baba! Ne zamana kadar böyle saklanıp yaşayacağız? Artık kaçmayacağım Kalmuk'tan, ölümde öte yok !" dedi. "Ya, yavrum, arkadaşlarına hayvan kesip yedirip israf etmişsin." dedi Cakıp."Ey baba kızma. İnsana, dünya ile hayvan bulunur.

Bunca sahipsiz hayvanı güdüp ne bulacaksınız. İnsana birazcık servet yetmiyor mu?" Cakıp, çocuğunun söylediklerine karşılık bulamadı. Manas'ın akıl bulduğunu, büyüdüğünü gören Cakıp, içten memnun oldu. Oşpur, elini Manas'ın omzuna koyup vedalaşırken sordu: "Manas, olgunluk çağına geldin. Şimdi seni babana teslim ediyorum. Söyle bakayım, benden ne öğrendin?" dedi Oşpur. "Nasıl bahadır olunacağını, nasıl savaşılacağını" dedi Manas. "Hoşlanmadığın herkesle savaşır mısın?" dedi Manas."Saldırırsa, evet!" "Manas sağ kulağınla da, sol kulağınla da dinle. Sadece halkına saldıran düşmanla savaşacaksın. Her zaman halkını düşüneceksin, sonra kendini. Bu, her yiğidin parolasıdır. Benim sana verecek vasiyetim budur." Manas nasihatini bitiren Oşpur'un önünde diz çöktü. Cakıp Bay'la Manas sabahın köründe yola koyuldular. Doğuda güneş ışınları bulutlara aksederken Batıda ay henüz kaybolmamıştı. Tepeleri beyaz karla örtülen dağlar, kül rengine bürünmüştü. Kuş sürüleri dizi halinde göç etmeye başlamış, yerde otlar sararmış, şafak süzülmüştü.Cakıp Bay da gök yavrularını yetiştiren kuş gibi, boyu uzayan, at üzerinde mağrur oturan yiğit oğlunu, dikkatle süzüp, daha önce "Keşke yanımda bir oğlum olsaydı, hasretim kalmazdı." şeklindeki dileğinin sonunda gerçekleştiğine şükrederek, Hanımına çabuk ulaşmak için atın dizginini silkti.Tör-Su nehrini geçip Ak-Ötek'e geldiğinde uzaktan buram buram yükselen toz duman içinde, ürkmüş at sürüsü göründü.

Çakıp ürkmüş atların önünü kesip, damgalarına bakarak onları kendi atları olduğunu gördü.Cakıp bu sıcakta temiz atları korkutarak süregelen yabancı Kalmuk'a sordu: "Hey, atları nereye götürüyorsunuz?" Yer kapan Kalmuk, Cakıp'ın sözünü anlamadan atları, sövüp sayarak sürüp gitti. Atların ardından koşan Iyman adlı at çobanı, Cakıp'ı görüp acı acı ağladı. "Kalmuklar bizi dövüp, yurdumuzu alarak, atları sürüp götürüyorlar, bayım."O sırada Manas yetişip geldi, ağlayan at çobanını görüp babasına sordu: "Bu at çobanın kim dövmüş, baba?" Cakıp doğruyu söyledi. "Deminki Kalmukların işi yavrum. Altı grup Kalmuk yer değiştirmiş. Kısa zaman önce otuz kısrakla, beş atı otlak ücreti olarak vermiştin. Bunu az görüp atları otlaktan kovmuşlar." Atların ardındaki al donlu ata binen Kalmuk reisi Kortuk, Cakıp'ı tanıyıp kaba sesle bağırdı:"Pis, vahşi Kırgız! Otlağın sahibini bilmiyor musun?" Hayvanlarına bir yer bulsaydın? Şimdi sana göstereceğim! Tohumunu göstereceğim." diye Kalmukça sövüp, Cakıp'ı atından indirip, kovaladı. "Ya baba, bunlar ne diyorlar?" diyen Manas hal' hiçbir şey anlayamamıştı. "Ey yavrum, çocuklar böyle sözleri anlamaz" dedi. Cakıp telaşlanarak.

Bu sırada kenarda duran Kalmuk, Cakıp'ı kamçıladı. Bayın sardava kalpağı yere düşüp çenesinden kan aktı. On Kalmuk Cakıp'a saldırdı onu fena dövdüler. Bunu gören Manas tahammül edemedi. At çobanı Iyman'ın elindeki huş ağacından yapılmış sırığı (kement) kapıp kükreyen Kortuk'un üzerine fırlattı. Kalmuk'un başı parçalanarak beyni sırığa takılı kaldı. Bunu gören Kalmuklar atlarının dizginlerini çektiler, şaşırdılar. Atlarının üzerine yerleşerek Manas'ı yakalamaya yeltendiler. Mızrak ve kılıçla saldıran Kalmuklar, Manas'ı her taraftan kuşattılar. Manas atıyla bir yana kaçarak sırıkla onları birer birer yere düşürdü. Kalmukların yedisi yere düştü. Manas gök kır atının yorgun düşmesine rağmen ayaklarıyla onun böğürlerine vurarak kaçan Kalmukları inatla takibetti.Cakıp Manas'ın arkasından bağırarak gök kır atın dizginini tutmaya çalışsa da ulaşamıyordu. "Hey, yapma yavrum, dur!" diye ağlıyordu Cakıp, "Kendine gel! Arkana bak, vay-vay! Bu yaptığın nedir? Köklü kabilen mi ver senin? Keşke kırk yoldaşını bekleseydin? Tek başına Kalmukları öldürüp bitirebilir misin? Bırak yavrum dur!..."
Manas babasına acıyıp gök kır atının dizginin çekti. "Kurban olayım sana yavrum. Bu Kalmuklar bundan sonra seni boş bırakmazlar.

Bakarsın yarın Kortuk'u öldürdün diye, intikam almak isterler. Onlar "Kun" isterler. Manas atın dizginini sıkı tutup uslu duruyordu. "Kun ne demek baba?""Oğlum birisini öldürdüğün zaman, zarar gören taraf kun ister. Kunga bakarak (at, koyun, deve, inek) altın ve benzeri dünya kıymetlerini alır. Onu ödemezsek baş alır veya ailemizden birisinin öldürülmesini isterler." "Kalmuklar Kortuğun Kun'u için bizi esir alıp malımızı yağma ederler mi?" Avula ulaşmaya az kaldığında, Manas düşünceye dalmıştı, sonra Cakıp'ın yanına yaklaşarak: Ya baba sen beni çocuk mu sanıyorsun? Büyüdün , akıllandın. Daha nereye büyüyeceksin? Dev gibi boyun var. Bana güveniyor musun? Güveniyorum. Ben senden bir şey soracağım, saklamadan doğruyu söyler misin? O soracağın soruya bağlı, yavrum. Soru oğlunun babasına sorabileceği bir sorudur. Cevap ise akıllı bir babanın büyümüş oğluna vermesi gereken doğrulukta olmalıdır, baba. O zaman sor oğlum. Bundan sonra sana gerçekleri söyleyeceğim, senden hiçbir şey gizlemeyeceğim. Baba soyunu sopunu bilmeyen adam olmaz. Benim yedi göbek soyumu anlat. Ala-Too'dan Altay'a gelişimizden başlayarak hepsini anlat.

Oo, oğlum sen sormaz olsaydın; ben de söz vermiş olmasaydım. Babanın da çocuğuna söyleyebileceği söz var, söyleyemeyeceği söz var. Ama sen atalarının geçmişini bilmek zorundasın. Bunları sen biraz daha büyüğünce söylemeyi düşünüyordum. Sorman, büyüdüğünün işaretidir. Atalarımızın geçmişi nesilden nesile emanettir. Senin övünebileceğin, gurur duyabileceğin bir halkın var. Soyun Kırgız, sözünden dönmeyen, savaş denince durmayan, cesur, akıllı ve inatçıdır. Dostunu düşmanını bilen, namuslu, cesur, savaşçı ve kırk kabileli, cennetlik bir halkın vardı. Cakıp Bay, oğluna, yedi göbek atasını onların kahramanlıklarını masal gibi anlatarak büyük dedesi Nogoy Han'ın tarihine geldi. Büyük deden Nogoy'un yedi göbek atası hep handı. Onların hepsi arslan gibi güçlüydüler. Nogoy Han da onlardan eksik değildi. Rızkını hiç kimse paylaşmadı. Tacını kimseye giydirmedi. Komşularıyla iyi geçindi. Düşmana hakkını yedirmedi. Nogoy, Han, ilkbaharda babalarının eskiden izlediği büyük yolu takip ederek Ala-Too'dan göç etti. Otlak arayıp Enesay, Altay, Ming-Suu (nehir) ya kadar giderek serinledi.

Oraya eskiden yerleşmiş bulunan kırk Kırgız kabilesiyle, oniki Türk soylu kabilelerle yaylayı paylaştılar, hayvan alış verişinde bulundular, dünürleştiler, adetleri beraber muhafaza ettiler, düşmana karşı beraber savaştılar, güz gelince yüklerini, hayvanlarını alıp göç ettiler. Ancak altı ay sonra Ala Too (Aladağ), Andican, Alay gibi ılık yerlere gelip kışladılar. Dürüst deden Nogoy, Esen Han'la yapılan savaşta yüreğine mızrak saplandığı için can çekişirken, oğullarına, halkına acı acı ağlayarak şöyle vasiyette bulunmuştu: "İyi niyetli yiğitlerim, köklü halkım, bizim düşmana yenik düşmemizin sebebini şimdi anladınız mı? Düşmana askerimiz az olduğu için boyun eğmedik. Halk birleşmedi. İçimizden çürüdük. Birlik ve beraberliğimiz bozuldu. Töreden uzaklaştık. Arzu ve hevesimiz kalmadı, bilgelerin sözünü ciddiye almadık. Töreleri bıraktık, kötülere kandık, küçükler büyüklere hürmet etmediler, çocuklar atalarını bilmediler, kadınlar kocalarını düşünmediler. Tanrıyı tanımadık.

Böylece yurdumuzdan gayret, iman, haysiyet kuvvet gitti. Akıllı önderlerinize ve memleketinize gerçekte karşı olan sizsiniz, Düşmana kucak açan sizsiniz. Bundan ibret alınız! Bunu sonraki nesillere, çocuklarınıza anlatınız..." Oğlum, Nogoy deden vefat ettiği zaman hansız kalan halk şaşırdı, han hazinesi tüketildi, sayısız hayvanları talan edildi, yiğit erkekler köle oldular, n'rin belli, nazlı gelinler, küçük kızlar, cariye oldular. Böyle zilleti Tanrım kimseye göstermesin, zamanında güçlü olan göçmen halkın başına felaket ve dert geldi. Ay batmış gibi ocağı söndü, başı derde girdi. Pis Esen Han "Bu Kırgızlara yardım edenin kim olduğunu anlayamadım. Pek çok kez onları soyup soğana çevirdiysem de yine başını kaldırıyor. Başları bir araya gelirse tekrar dirilip kavga çıkaracak" diye danışmanın sözünü dinleyerek, yok edemediklerini dağ derelerine, kuru yataklara kum gibi dağıttı. Kırgız çocuklarını Çinlilerin, Kalmukların atlarına bakıcı yaptı. Karşılık gösteren Kırgızların dilini kestiler, eline çivi çaktılar.

Usta okçuların gözlerini oydular, söz dinlemeyenin kulağına kurşun döktüler. Ata binip kuş gibi dolaşan halk şimdi güneşin doğuşunu batışını görememekte. Onlar tutsak oldular, dertlerini kimseye söyleyemediler, kuma akan su gibi tutunacak yer bulamadan, şaşırdılar. Çin Hanı Esen Han eline geçirdiği göçmen Türk ve Kırgız yiğitleriyle "vahşiler" diye alay etti. Kalmuk, Moğol ve Tırgotlardan muhafız koyup dağa ve ata alışmış halkı, gasbettikleri hayvanlara bakıcı yaptılar, onları huduta yakın yerleştirip, Çin Seddi'nin önünde saldıran düşmanına karşı mızrak kalkanı olarak kullandılar. Zavallı halk bir deri bir kemik kalmıştı. Kabahat halkımızdaydı. Onlar, yıllar sonra Altay'da ancak birleşebildiler. İşte şimdi sen doğdun. Demin de söylediğim gibi aklını buldun, kuvvetle doldun. Yavrum, ataların, halkı gözbebeği gibi koruyup, onlara tünek olup, muska gibi saklayıp korudular. Atalığın gereğini yerine getirdiler. Ben onlar kadar olamadın. Ahvalim iyi gitmedi. Aklım, kuvvetim kafi gelmedi. Şimdi senin zamanın, senin yerine getirmen gereken şeyler var. Umudum sendedir. Halkın senden beklediklerini gerçekleştir. Şerefini koru. Korktuğum şey şudur; artık sırtını dayayabileceğin ataların, o kuvvetli Kırgızlar yok. Etrafında toplanın arkadaşların yok. Yalnızsın, yavru..." Gönlündekini söylediği için rahatlayan Cakıp, derin bir iç çekti. Manas düşündü.

Manas aklına sözleştiği kırklar geldi. O anda karşısında hoş bir ata binen, kara bir elbise giyen, görünüşü muazzam, gök bayraklı, gaza için var olan Kırklar peyda oldu. Onlar Manas'tan başka kimseye görünmeden, sözleri duyulmadan değişik bir kılıkla çıkageldiler. Manas onlarla şakalaşarak onlara Kortuk'u öldürdüğünü söyledi. Cakıp Bay, oğlu sapasağlam iken birdenbire hiçbir şey yokken onun ileri geri konuştuğunu, boşuboşuna kahkaha atıp çırpındığını görünce, çok korktu. Oğluma cin çarptı diye ne yapacağını şaşırdı. O bu korkulu anda Hanımı Çıyırdı'yı hatırladı. "Hanıma çabuk ulaşayım, ıssız yerlerde dolaştığı için Manas'ın delirdiğini anlatayım. Baksın, yüreği sızlasın." diye atını kamçıladı. Cakıp Bay, atını bağlamadan, kimseye bakmadan, kamçısını sallayarak yürüdü. Gözlerinden yaş dökülüyordu. Başını eğdi. Dalgın dalgın yürüyordu. Çıyırdı'nın çadırına felaket haberi getirdi. "Ey Hanım, bunu kimse bilmesin, tamam mı? Bizim ışığımız söndü. Gözümüz oyuldu. Hayatımızı karanlık bastı. Fel'ket geldi." Diye Cakıp dizlerine vurdu. "Ne diyorsun, dilin yansın senin ihtiyar! Ağzındaki sözlerini köpeğe söyle. Yavrumun hâlini çabuk anlat! Ölüyorum, çabuk söyle..."

Cakıp Manas'ın sararmış sahrada dolaşıp delirdiğini anlattı. "Gözbebeğim, bir tanemi sahrada niye yalnız bıraktın? Hey deli ihtiyar, ben Baykuş Ana oldum, çocuğa doyan sen oldun. Senin Manas'tan başka kimin var? Atalarınla beraber soyun kurusun, onları niye böyle esirgiyorsun? Bana yavrumu göster. Yavrum, kuzum ne olursa olsun, atını yedekleyerek onu eve getir, hadi! Oğlum sahraya bırakılır mı, baş belası, ihtiyar!" diye bağırdı Çıyırdı gözlerinde yaş dökerek.Çıyırdı'nın dünyası karardı, o sanki ateşe düşen sinek gibi kıvranıyordu. Bu 'ciz kullar arasında Çıyırdı gibi yaşlandığında sahip olduğu biricik oğlundan kötü haber alıp da üzülmeyen kadın var mıdır? Bu kadınlar dünyasında, yavrusuna yardım elini uzatmadan yuvasını yılan basan turgay gibi kıvranan bir başka zavallı var mıdır?Cakıp, avuluna gelirken bir kötü haber daha ulaşmıştı. Kalmuklar Kortuk'un kan bedeli olarak yarın Cakıp'ın avulunu herkesin gözü önünde yok etmek istiyormuş.

Herşey üstüste gelip Cakıp'ı sıkıştırdı. O, Akbalta'yı çağırıp onu dinledikten sonra kendine geldi. Cesaret bulup, sırdaş ve komşu Kazak, Nayman, Konguratlardan yardım istemeye adam gönderdi. Zavallı Çıyırdı, Kalmuklar gelmeden önce Manas'ı görmek istiyordu. Ne yapacağını şaşırmıştı.Çıyırdı başındaki büyük beyaz sarığını alıp, yerine kara başörtüsünü örttü. Belini sıkı bağladı, ışık saçan yüzü sarardı. Her zaman nazik idi, bu kez kocasının hiç binmediği Boztaylak'ına binip, kocasının engellemesine rağmen "ölmüşse ben de öleyim, yaşıyorsa beraber geliriz" diye çöle doğru yola koyuldu. Biricik oğlum Manas'la birlikte ben de ıssız çölde delireyim, terk-i dünya edip dolaşayım. Biricik oğlumdan ayrılıp yaşamanın bir anlamı yoktur diye ağlıyordu Çıyırdı. Issız çölde Çıyırdı'nın eteği rüzgarla savruluyor, atının kuyruğu ve yelesi dalgalanıyordu. O bir tepenin eteğinde Manas'ı arıyordu.

Atları otlatmakta olan Manas, annesi Çıyırdı'yı görünce karşısına çıktı."Anne, sana ne oldu?" Çıyırdı bir söz söylemeden atın üzerinde Manas'a sarılarak gözlerini boşalttı, yalvardı, ağladı. "Kurban olayım bir tanem! Gökteki güneşim! Sağ mısın? Var Mısın? "Başın sağ mı?" Çıyırdı oğlunun sağ salim olduğunu görünce, kalbi rahatladı, esenlik buldu, ağlaması kesildi, dünyaya yeniden gelmiş gibi sevinerek yola çıkmak için hazırlandı. Babasının söylediklerini öğrenen Manas "Allah iyiliğini versin senin baba" diye kahkaha ile güldü, ona itibar etmedi. Manas ile Çıyırdı'nın önüne birden bire atlarını yedeğe alan yedi Kalmuk çıkıverdi. Onların birisi Manas'ı tanımıştı, "Kortuk'u öldüren işte o" diye bağırmaya başladı. Biri atlarına baktı, altısı Manas'a vurmak için ellerini kaldırarak yaklaştılar. "Ne olur, biricik oğluma dokunmayın! Beni üzmeyin!" diye Manas'ın önüne geçerek bağırdı, Çıyırdı."Anneciğim, ne yapıyorsun?" dedi Manas önüne çıkarak. "Ee, bunlar altı kişi değil mi. Altmışı gelse de bir şey yapamaz, anneciğim." Bu sırada Kalmuklar Çıyırdı'nın atını dizginden tutarak götürdüler. "Hey çek elini dizginden! Gebereceksin!" dedi Manas hiddetlenerek. Kalmuklar söz dinlemeden atı yedeğe aldılar. Manas iki Kalmuk'u omuzlarından tutup birbirine öyle bir çarptı ki, onlar o anda can verdiler. Buna gören Kalmuklar atlarını bırakıp kaçtılar.

Manas ile Çıyırdı avula geldiğinde Cakıp'ın bıyığı diken diken olmuş neredeyse korkudan ödü patlamıştı. Oğlunun sağ salim olduğunu görünce kalbi rahatladı, şükrederek beyaz tekeyi kesti, keyfi yerine geldi. "Tanrının yazdığını görelim. Artık Kırgızlar epey güçlendiler. Kalmuklar mahvolsun. Oğlum Manas varken bir savaşıp görelim!..." Manas, Kalmukların saldıracağı gün hiçbir şeye aldırmadan, güneş doğuncaya kadar uyudu. "Kırgızlar yiğitlerimizi öldürdü, kardeşimiz iseniz yardıma gelin, Kırgızları keselim." Diye haber gönderdi Mançular, Altay Kalmuklarına.Mançular ile Altay Kalmukları kardeş gözüktüğü halde birbirlerini çekemiyor, kıskanıyorlardı. Davet üzerine ancak dört yüz asker toplandı. Altay ve Mançu Kalmuklarından oluşan yedi yüz asker Kırgızlara saldırıp intikam almak için ellerine bayrak alarak yola çıkmıştı. Aç gözlü Altaylı Kalmuklar Cakıp'ın yolda otlamakta olan sekiz bin atını görünce "suç işleyenin, kan güdenin" diye sevinerek hiçbir şeyi umursamadan atları alıp götürdüler.

Yolun yarısında Mançu askerleriyle Kalmuk askerleri atları paylaşmak için dövüşmeye başladılar. Sayıca üstün olan Altaylılar "Mançuları keseceğiz, kadın ve kızlarını ganimet alacağız" diye onların avullarına saldırdılar. Mançular kanımızın son damlasına kadar dövüşeceğiz diye çoluk çocuk, kadın kız ellerine hançer alıp üç yüz askere yardım ettiler, evlerini kale yaparak onların canını kurtardılar. Mançuların içinden genç olsa da akıllı olan, Manas'ın öldürdüğü kortuk'un oğlu kurnaz Şakul bir çare buldu: "Kendi horluğumu görmektense düşmanın horluğunu göreyim, boşuboşuna ölmektense bir şeyler yaparak öleyim" diye Kırgızların üzerine yürüdü.Kalmukların atlarını götürdüğünü öğrenip sabırsızlanan Cakıp altmış kişiyle birlikte yola çıkmıştı. Karşısına Şakum çıkıp ağladı ve derdini anlatıp Cakıp'ın ayağına kapandı. "Kurban olayım Bahadır Cakıp, Altaylılar avlumu yağmalıyor.

Otlaktaki hayvanlarını almasına engel olmuştu, Kırgızlara acıdın diye benim avulumu yok etmek istiyorlar. Bizi kurtarın. Ağılından kalayım, komşun, akraban olayım, ölen babamın kan bedelinden vazgeçtim!" Bu sırada arkasından Kırgızların yardımına gelen Kızık, Nayman, Uyşun, Alçın, Argın ve Türklerden oluşan askerler:"Babası ölen oğlanın avulunu yağmalatmayalım!; kurtaralım! Diye savaşa giriştiler. Birinci kez her kabileden oluşan yedi yüz seksen asker göğü sarsarcasına "Manas"şeklindeki savaş parolasını haykırarak hücumu geçtiler. Olgunlaşan Manas gök mızrağını eline alıp gök kır atına binip, mızrak vurup bağırıp düşmanın canını okudu, kırkların koruduğu Manas yolundakileri temizleyip ilerliyordu. Altaylı Kalmuklar Manas'ın heybetine dayanamadılar. Altaylıların reisi ok ile gebertildikten sonra, atlarına kamçı vurarak kaçtılar. Cakıp'ın iki gözü hep Manas'ta idi. Manas gazaba gelmiş nara atarak Kalmukların peşinden alana çıkmıştı. Cakıp, elindeki gök bayrağı Akbalta'ya verdi. Manas'ın arkasından yetişerek atının dizginini tuttu.

"Kurban olayım kuzum, yeter dur! Kalmukların bayrağı indirildi." Zaferden sonra Cakıp ve Akbalta, baş belası Mançuların dediğini yapıp istediğimizi versinler diyerek avula geldiler. Mançulu Kalmukların reisi Dögön isimli aksakal, itaatini bildirerek Cakıp ile Akbalta'nın önünde diz çöktü: Mançulu Kalmukların reisi Dögön isimli aksakal, itaatini bildirerek Cakıp ile Akbalta'nın önünde diz çöktü: "Kırgız kardeşler, önce birbirimize düşman olmuştuk. Şimdi huyunuzu, savaşçı olduğunuzu, kahramanlığınızı gördük. Sizinle bir millet olalım. Bizi akrabalığa kabul ettiniz.""İyi ise, uzaktaki akrabadan yakındaki komşu iyidir. Artık kimin kim olduğunu öğrendik." Dedi Cakıp. Akbalta:"Aksakal haklıdır." Diyerek kabile reislerini, ileri gelenleri ak otağa davet ederek "Şimdi Mançular ve Kalmuklarla akraba olduk. Yurdumuz bir, ocağımız bir, yaylamız bir, törelerimiz bir, takdirimiz bir oldu." dedi.


Savaşta ölen yüz kadar kişinin çoğu Mançulardan ve Kalmuklardan idi. Dögön reis:"Bu ölenleri nasıl gömelim?" diye Akbalta'nın getirdiği yaşlılara sordu. Kimseden ses çıkmayınca Manas aklı verdi. "Eğer uygun görürseniz, dediklerimi yaparsanız, şöyle bilin kardeşlerim. Altaylı Kalmuklarla olan savaşta her halktan yiğitler öldüler. Onların hepsini, yeni âdetlere göre, birlikte gömelim.""Akıl yaşta değil, baştatır, Manas doğru söyledi." dedi ihtiyarlar.Alanda büyük bir çukur kazıp yiğitleri atı ve eyerleriyle birlikte gömdüler. Uzaktan büyük taşları öküze çektirerek getirdiler, bunları kaldırarak diktiler. Kara taşın yüzüne: "Altay'ın şahinleri, uçup gelip, bu ışıklı alana beraber kondular." Diye yazdırdılar.Kırgız, Kazak, Noygut, Kıpçak,Türk, Argın, Mançu ve Kalmuk reisleri toplandılar.

Cakıp'ın kambarbozlarından ak boz kısrağını getirip kurban kestiler, sonra yaşayacaksak bir tepede yaşayalım, öleceksek bir çukura gömülelim diyerek and içtiler. Akbalta'nın rehberlik ettiği kabile reisleri, bilgiçler cenazenin çıktığı evlere girip taziyelerini bildirip çıktılar. Cakıp Bay cömert davrandı. Para vererek kurtardığı atlarından dört yüzünü Mançulardan babası ölen yetimlere ve cenaze çıkan elere bölüştürüp verdi.O yerde babası ölen Macik, Mançu Kalmuklarının beyi seçilerek babasının yerini aldı. Düşmana karşı beraber savaşan, bayrağı beraber tutan halkları Cakıp, avuluna getirip ağırladı, bir gece misafir ettikten sonra ertesi gün, âdete göre at hediye etti, üzerlerine güzel elbise giydirdi, "Yeni akraba bulduk, yetmiş aile idik, yedi yüz aile olduk, gerisini Tanrıdan dileyeyim." Dedi. Cakıp'ın avulu kısa sürede şehire dönüştü. Mançu Kalmukları toprakla uğraşırdı. Çadırlara alışamadılar, toprağı hamur gibi yoğurup kerpiç yaptılar.

Taş topladılar, otları kurutup duvar yaptılar ve oraya kara şehir diye ad verdiler. Dört bir yandan gelen kervanlar, bu şehirden eksilmiyordu. Yavaş yavaş halk ticarete alıştı. Manas, henüz hayattayken kara toprağın altına girmeyeyim, babalarım gibi özgür yaşayayım diye kara şehirden bir parça uzakta dağa çıkarak Kırgızlarla çadırda yaşadı. On bir yaşını doldurduğu zaman Manas, artık çocuklarla oynamayı bıraktı; bozkurt oyunu da oynamadı, önceki yaramazlığını bırakıp büyüklerle ordo atışarak dokuz korgol oyununa (bir çeşit oyundur) başladı. Ondan beri dokuz korgol oyunu Manas'tan kalmıştır denilmektedir. Çinlilerin, Kalmukların, Tırgotların arasına gözcü gönderip onların sırrını öğrenmeyi, orduyu nasıl kurmak gerektiğini, saklanmayı, avul içine bekçi koyup düşmana karşı silah yapmayı, silahları gizleyip saklamayı, Manas'a akıllı Akbalta öğretti.

Bir defasında Manas, canı sıkıldığı için yatıyordu; atların doğum zamanı gelmişti. Manas atlara bir bakayım diye Aymanboz atına binerek dağ yolunu tuttu. Dev gibi muhteşem Aymanboz, daha sekizinci yaşında olmasına rağmen Manas bindiğinde dimdik duruyordu. Dağda, taşkınlık etmekte olan çobanlara gidip doğurmamış kısrağı kesdi. Azemil suyunun kenarına, dokuz yolun kavşağına karargâh kurup can sıkıntılarını gidermek istedi.Manas, karargahta aşık oynuyordu; o sırada kalabalık bir kervan geldi. Kervanın mahiyetinde Çinli, Kalmuk, Tırgot ve Sart vardı. Kervanbaşı olan Çinli ile Kalmuk, Sart ile Tırgot Manas'ı hiç umursamadan karargaha girdiler. "Hey, çek deveni" dediler kenarda duranlar, bağırarak. Eğlenmekte olanlar da bağırdılar.Altı Çin muhafızı, boynuna ipek sarılı, altın takılı devesini yedeğe almışlardı. Hanın devesini sadece Kalmuk ve Çinliler değil herkes biliyordu. Onun olduğu yerde kimse ona çıt diyemezdi. Han'ın adamı ile Han'ın devesine karşı gelenler ölümle cezalandırılırdı.Arada Hanın adamları yoktu, onlar develerinin dizginini tutup, söz dinlemeden Çince birşeyler söyleyerek kararg'hı geçtiler.Bu esnada arslan Manas elindeki aşıkla bir kenardaki aşığa vurdu. Aşık sıçrayıp uçarak, önündeki devenin ayağına ok gibi isabet etti, deve olduğu yerde düştü. İkinci aşık öndeki eşeğin ayağına saplandı ve o da yıkıldı."Hanın devesini yıktı.

Bu Kırgızı yakalayın." Diye bağırdı kervanbaşı. Altı kişi Manas'a yapıştı. Onlara Manas'ın yiğitleri engel oldular. İki taraf dövüşmeye başladı.Er Manas, Çinlilerin küstah kervanbaşını altın kemerinden tutarak kaldırıp yere attı; göğsüne basarak başını kopardı. Efendisinin öldüğünü gören Çinli, Kalmuk ve Sartlar uslu bakıp durdular. "Bize dokunan bu muhafızların cezası ölüm olsun, öldürün!" dedi Manas. Bunu duyan otuz çocuk, Çinli Kalmukları öldürdüler. Kervandan on Sart sağ kaldı."Bize kıymayın!" Biz Türk soyundan, üçümüz Uygurdan. Malımızı alın! Bizde kabahat yok. Canımızı bağışlayın..." dediler. Sartlar yalvararak ağızlarından bal akıttılar. "Eğer Türk soyundan iseniz, sırrınızı söyleyin. Yoksa Çinli ve Kalmuklar gibi başınızı koparırım." Dedi manas kılıcını kınından çıkarıp.Deveciye hizmet eden Sartlar ellerini kavuşturarak sırlarını söylediler. Çinliler ticaret yapmak için Türk illerinin dilini bilen pekçok Uyguru Kaşg'r'dan Terez'e mahsus getirmişlerdi. Onlara yıllardır Türk, Kırgız, Kazak ve Nogoy ülkesine giden kervanların develerini güttürmüşler, tercümana ihtiyaçları olduğu zaman tercüman olarak kullanmışlardı.Altı ay önce Kalmuk Hanı Alevke "Altay'daki Kırgızlardan Manas adında bir bel' çıktı. Altı ayda dört yüz Kalmuk askerinin başını yedi. İhmal edersek, Çin Hakanlığına saldırıp bizi ejder gibi yutabilir. Asker toplayıp onu küçükken yok edelim. Asker ver." Diyerek Çin Hanından talepte bulundu.

Esen Han, Alevke'ye: "Bu kurnaz Kalmuk'un, komşusu olan bir avuç Kırgız'a gücü yetmiyor, yahut bize durumu tam olarak anlatmıyor, Kırgızların malına, altınına kondu herhalde. Alevke'ye güven olmaz." diyerek kızdı. "Pis Kırgızlardan manas diye başka bir oğlanı getirdiniz. Beni kandırdınız." Diyen Esen Han titreyerek, Çong Eşen'in Car Manas denen oğlunu yakalayıp getiren açık gözleri, sihirbazları ve komutanları öldürdü. Bağırmasından gök inledi. Alevke, mahsus bir kervan kurup dünyayı gezen tüccarlar gibi giyinen muhafızlarını Kırgızların durumunu, gücünü öğrenmeye gönderdi. Onlara eğer gücünüz yeterse Manas'ı öldürün diye emretti. Kervan, yol bilen Sartların kılavuzluğunda hiç durmadan beş ay yürüyüp Altay'a varınca, tam da Manas'ın kendisine rastladı. Manas, ölen Çinli ve Kalmukların silahlarını ganimet alıp yiğitlerine verdi. "Kırk beş deveye yüklenen malı babam Cakıp, bilgiç Akbalta gelip hemen kırgızlara katılan Mançu Kalmuklarına eşit derecede paylaştırıp versin." Diye her tarafa sekiz haberci gönderdi. Ertesi sabah halk gelmeye başladı. Öğlenden hemen sonra Cakıp ve Akbalta geldi.

Bu olup bitenler Cakıp'ı korkutmuştu. "Eyvah, Manas yine mi kötü bir iş yaptı. Bu çocuk beni yaşatmayacak!, Çocuğun sesini duyduktan sonra ölseydim keşke. Dertli başım gene dertten kurtulamadı. Şimdi başımı yedin, Çin Hakanının hazinesini gasbeden sağ kalmayacaktır. Han'a dokunan iyilik görmez. Başımız derde girdi. Otuz yıl önce Esen Han'ın kılıcıyla Altay'a sürüldüğümüzü nasıl böyle çabuk unuttuk. Beni dinlersen oğlum, Sartları yükleriyle birlikte yoluna bırak." Bunu işiten Akbalta şöyle dedi: "Oğul olsa er olsun! Er olmasa yok olsun! Olan oldu. Öleni hayata döndüremezsin, Cakıp. Pekin denen beş aylık yol. Çinliler gelinceye kadar bir çaresini görürüz. Öfkelenme, Cakıp'ın ganimeti yoksul halka paylaştır." İhtiyar Akbalta cesaret verdikten sonra, Manas babasına ilk defa karşı geldi.

"Yazıklar olsun babacığım, aklınız nerede kaldı! Seni ecelden servet kurtarmaz. Servetin kurusun senin. Üzülme. Boşuna korkma! Korktuğun için hor olmuşsun. Esen Han sıkıştırırsa beni tutup ver. Çinli ile Kalmuk'tan korkup titreyerek yaşamaktansa at üzerinde ölürüm daha iyi." Manas'ın sözünü işiten Cakıp, kan çekilmiş gibi birdenbire durdu."Akbalta ağa, develeri herkese eşit paylaştırıver" dedi Manas. Akbalta kırk beş deveyi kırk baba oğullu Kırgız'a Türklere, yeni akraba olmuş iki yüz doksan haneli Mançu Kalmuğuna eşit olarak paylaştırdı. En sonra kemiği kırılan deve Cakıp'a düştü. Cakıp deveyi kesti, yüklerini çözdü, gördü ki, içinde zümrüt, mücevher, beyaz inci ve ipek var.

Diğer kırk devede çelik kılıç, lamba, buulum kumaşı, ipek, Çin ipeği, patiska vardı, bunları paylaşan halk evlerine uyumaya gittiler. Manas kimsenin üzerine gitmedi, bir kuruş bile almadı." Bize katılmak isterseniz, biz yadırgamayız. Suçunuzu affettik" dedi. Akbalta on tüccara ev yaptırdı, binmesi için at verdi, onları evlendirip yerleştirdiler. Ay dolmadan tüccarlardan hastalıkla olan biri gece bir at çalarak Kalmuklara kaçtı. Çin Hanı esen Han tarafında öldürülen Nogoy han'ın Orozdu ve Bay adlı iki oğlu, opal dağına yerleşip günlerini gün ettiler. Orozdu'nun on çocuğu arasında birlik yoktu. Birbirlerine düşman kesilmiş, birbirleriyle çekişiyorlardı. Hayvanları yağmalama kavgası bitmemişti. Yeni acılı araları bozuktu. Seksen yaşındaki Orozdu çocuklarının kavgasından dolayı çok üzgündü. Bay'ın Bakay ve Taylak adında iki çocuğu vardı. İki kardeş birbirleriyle iyi geçindikleri akıllı davrandıkları için servete gark olmuşlardı. Orozdu'nun oğlu onların hayvanlarını ellerinden aldı.

Onlara hakaret etti, fakat geri vermediğinden dolayı, Bay çocuklarıyla beraber Kaşg'rdan kaçıp, Yarkend'in ortasındaki şehire geldi. Bir gün Bay, Bakay adındaki akıllı oğluna danıştı:"Oğlum dinle. Akrabalarının hali budur. Atlanıp baltayı belime takıp Altay'ı aramaya çıkacağım. Cakıp adlı akrabamızdan, o tarafa sürülen Kırgızların yaşayıp yaşamadığını öğreneceğim, kendisi ulaşmasa, sözü ulaşır, ya öyle ya böyle haberi gelir.

Kırgızlar haysiyetli halktır. Tanrı yardım etmişse bir araya gelmişlerdir, yurt kurmuşlardır diye düşünüyorum. Gidip dolaşayım, yalnız olsam da gideceğim." On sekiz yaşında olmasına rağmen akılda olgunlaşan Bakay, babasının sözünü doğru buldu. "Yakında bir rüya gördüm, baba. Aksakallı derviş koşarak gelip bana: Sana yoldaş olacak Manas arslanım var. Arkadaşını bul, senin dayanacağın adam odur" diye gözden kayboldu.""Rüya düzelmeden, işler yürümez. Rüyan rüya olarak kalmasın, gerçekleşsin" diye Bakay Tanrıya sığındı. "Altaydan birini bulursan, haber gönderirsin baba. Ölmezsem arkandan gelirim!" Bakay, babasının sözünü doğru buldu, yetmiş yaşına dayanan Bay, hanımı vefat ettikten sonra evlenmişti. Gençliğim geride kaldı, artık beni ölüm bekliyor, sinek kadar kalan canın neyini esirgeyeyim ki, kara başım eğerin terkisindedir diye belini bağlayıp yola koyundu. Üç günde vahşi çölde ark kazıp, köprü yapmakta olan, kanınca gibi kaynaşan altın bir kişiye rastladı: yağmaya çıkan askerler gibiydiler.

Nehiri başka yöne çevirip, ark, köprü yaparak yolu ele geçirmişlerdi. Neskara adlı dev onların reisi idi.Zavallı Bay, arkın yapımını yöneten Basankul adlı adamın yanına gitti. Basankul onun atını kesti, eline kazma verip ark kazdırdı. İki gün hiçbir şey yemeden çalıştığı için bayılıp düştü. Adamlar ihtiyarı öldü sanarak onu arkın kenarındaki söğütün altına çekip toprakla üzerini gelişi güzel örttüler. Bay'ın şansı varmış, çukurda yarım gün kaldıktan sonra kendine geldi, etrafına bakıp küçücük delikten dışarıdakileri gördü.

Müthiş yayını kuşanan Neskara dev, kimseye gözükmeden, kimseye kuşkulandırmadan ark kenarına Bay'ın yattığı yere gelip Çabdar atıyla konuştu. Çabdar atın insan gibi konuşan, sahibine akıl öğreten sihirli hayvan olduğunu gördü. Bu konuşmadan Çabdarın insanın bilmediği bir hileden de bahsettiğini Bay duydu: "Bu yarı yolda padişahın köprüsünü boş boşuna ele geçirdin. Şimdi Esen Han'ın emrini yerine getirmeye bak. Senin yakalayıp geleceğin Manas adlı çocuk gün geçtikçe güçlenmektedir. Seni yok edecek olan odur. Onu küçükken yakalayıp yok et. Arkı kazmakta olan altı bin kişiyi doyurup, onları altı bin ata bindir. Ellerine silah ver. Senin altı bin atlı, güçlü askerin olur. Sana kimse karşı koyamaz. Oraya gecikmeden var!" Neskara dev altı bin kişiyi sürüp Altay'daki Cakıp Bay'ın atlarını ele geçirmek, oğlunu yakalamak için harekete geçti.

Çölde tozu dumana katarak yola koyuldu. Bay topraktan sıyrılıp çıktı. Örtüdeki katırı yakalayıp binerek gidenleri peşlerinden takip etti.Bay altı gün yol gitti, insan yüzü görür müyüm, ya da açlıktan ıssız dağ geçidinde, ıssız dağlarda ölür müyüm diye yürürken Uludağın kenarına geldiğinde beklenmedik bir yerden kıratını çekerek bir kişi çıka geldi. Yaşlı Bay atlının selamına Kalmukça cevap verdi. Aksakallıyı gören Cakıp, atını çekerek bu yabancıya tek gözüyle baktı. "Var ol bahadır" dedi aksakal katırını çekerek. "Var olan aksakal" dedi. Cakıp sakalını sıvazlayarak. "Oğlum! Adın sanın kimdir?" dedi ihtiyar. "Adımı sanımı sordunuz:İlk atam Buygur, devlet yöneten kişidir. İkincisi Babir Han, üçüncüsü Tüböy, dördüncüsü Kögöy. Kögöy'den Nogoy, Nogoy'dan ben oldum... Otuz yıldan bire Altay'ın dağlarında yaşadım. Adım Cakıp..."Ah, aman Tanrım! Cakıp'ım sen misin? Ciğerim sağ mısın?" diye Bay çığlık attı. "Ben Bay, ağabeyinim." "Cakap attan kendini atarak katır üzerindeki ihtiyarı kucaklayıp indirdi, gözlerinden yaş döktü, ağladı, ağladı.

Yıllardır birbirinden ayrı olan iki kardeş çölde ağlayıp dertleştiler. Birbirine kavuştuklarına sevinen zavallılar gözlerinden yaş akıtıp bir süre oturdular."Cakıpım, seni araya araya atım kuş kirazı gibi, bitim Torgay gibi oldu" dedi Bay. "Ah tövbe" diye Cakıp Tanrı'ya sığında "O günleri Tanrı haber verdiği ya da ruhlardan işaret geldiği zaman uykum kaçıp, oturacak yer bulamadım, kalbim yerinden oynadı, perişan oldum, ağabey hep seni düşündüm, rüyama girdin.

Beklediğime değdi, şimdi işte rüyam gerçekleşti. Güngörmüş iki ihtiyar birbirine sarılıp başlarından geçenleri anlattılar. Sevindiler, bezdiğimizde dağılsak da, ölmediğimiz sürece görüşecekmişiz diye Tanrının takdirine şaşırıp, söylemeye söz bulamadılar. "Kaç çocuğun var Cakıbım?" diye sordu Bay. "Bir tane.""Çocuğunun adı nedir?" dedi Bay. "Adı Manas. On üç yaşında". "Ad veren bilerek vermiş, adı kutsal bir addır. Atalarımızın ruhu yardımcısı olsun!" diye Bay Tanrıya sığındı. "Şimdi aklımdayken söyliyeyim.

Manas'ı yakalayıp getirin diye Esen Han'ın gönderdiği Neskara adlı dev altı bin askerle geliyor. Bunu gözümle gördüm, kulağımla duydum." "O zaman yola çıkalım, Bay ağabey." Cakıp'ın kalbi sızlayıp kayası titredi, çabuk avul yolunu tuttu.Cakıp avula haber verdi. Neskara'nın askerlerinin binlerce olduğundan korkmaya başladı.